Tufan Türenç: Yapmayı değil yıkmayı ve yakmayı seviyoruz

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

YAPIMI 9 yıldır sürdürülen Sayıştay binasını, daha içine girmek nasip olmadan hallettik. Devletin hesabının kitabının tutulduğu milyonlarca belge yanıp kül oldu.

Büyük olasılıkla, üç gün süren yangın sırasında bodrum kolonları hasar gördüğü için yapı da bir işe yaramayacak.

Biz toplum olarak yapmayı ve yapılanı korumayı pek sevmeyiz zaten.

Belki gensel bir miras, belki de eğitim noksanlığı, ne derseniz deyin.

Bu yangın bana 30 yıl önce yaşadığım o cehennem gecesini anımsattı.

1970 yılı Kasım'ı...

O gece Şişli'de sinemaya gitmiştim. Çıkışta ortalıkta bir anormallik vardı. Taksim tarafında gökyüzünü alışılmadık bir kızıllık kaplamıştı.

Polislere sordum. Heyecansız bir sesle ‘‘Kültür Sarayı yanıyormuş’’ dediler.

Deli gibi Taksim'e koştum. Durum dehşet vericiydi.

Güvenlik çemberini yarıp alevlerin içinde kaybolmuş binaya sokuldum.

O zamanlar Milliyet'te çalışıyordum. Yangını duyan bütün arkadaşlar benim gibi Taksim'e koşmuştu.

Hemen görev bölümü yapıldı ve çalışmaya başladık.

Bana halkın görüşlerini öğrenmek düşmüştü.

Önüme gelene İstanbul'un tek sanat merkezinin alevler içinde eriyip gitmesi konusunda neler düşündüğünü sordum.

* * *

Herkes bir şeyler söylüyordu.

Hiç unutmam, bıyıklı, esmer, üstü başı dökülen biri şöyle dedi:

‘‘Yazıklar olsun be... 20 yılda yaptık ama bir yıl koruyamadık.’’

Gerçekten de 23 yılda zar zor bitirilen merkezi, topu topu 1 yıl 7 ay 15 gün koruyabilmiştik.

Gözümüzün önünde cayır cayır yanan o Kültür Sarayı'ndan önce İstanbul'da sanat etkinliklerinin sahnelenebileceği bir salon yoktu.

Operalar Tepebaşı'ndaki küçücük Dram Tiyatrosu'nda oynanırdı.

Klasik müzik konserleri ise Elmadağ'daki Şan Sineması'nda verilirdi.

Dram Tiyatrosu onarıma alındığı zaman opera da Şan Sineması'na taşınırdı.

Bu nedenle Kültür Sarayı'nın 12 Nisan 1969'da açılması İstanbul için büyük bir olay olmuştu.

Ama ne yazık ki bu güzel salon 27 Kasım 1970'te yanıp kül oldu.

Yeniden yapılana kadar 4-5 yıl İstanbul'daki sanat etkinlikleri yine orada burada sürdürülmeye çalışıldı.

Klasik konserler yine Şan Sineması'nda devam etti. Opera ise Fahrettin Aslan'dan kiralanan Maksim Gazinosu'nda oynandı.

* * *

Yangından üç-beş gün sonra Başbakan Demirel, Kültür Sarayı'na geldi.

O günü hiç unutmam. Terör gemi azıya almıştı. Demirel'i beklerken Gümüşsuyu'ndaki Teknik Üniversite tarafında bir patlama oldu.

Başbakanın oradan gelmesini bekliyorduk. Bombanın Demirel'e atıldığını sandık ve deli gibi o tarafa koştuk.

Ama Demirel, Dolmabahçe tarafından getiriliyormuş, hemen geri döndük.

Biraz sonra başbakan ve yanındakiler bembeyaz bir yüzle indiler otomobillerinden ve hızla enkaz halindeki Kültür Sarayı'na girdiler. Biz de peşlerinden.

Büyük salonun durumu içler acısıydı. Harabe haline gelmiş olan o güzelim binanın sadece duvarları ayakta kalmıştı, gökyüzü görünüyordu.

Mimar Hayati Tabanlıoğlu dayanamayarak ağlamaya başladı ve dışarı kaçtı.

Zaten 3 ay 15 gün sonra 12 Mart Muhtırası geldi.

Onarımın başlatılacağı gün ihtilalin kurdurduğu Nihat Erim hükümetinin Kültür Bakanı Talat Halman, o enkazda bir basın toplantısı yaptı ve merkezin yeni adının Atatürk Kültür Merkezi olarak değiştirildiğini açıkladı.

Yangının ikinci günü Milliyet'in manşeti ‘‘Suçlu Kim?’’ diye çıkmıştı.

AKM'yi yakan suçlular bulunamadı.

Bütün kalbimle inanıyorum ki, Sayıştay'ın henüz bitmemiş binasını yakan suçlular da bulunamayacak.

Yani aradan 30 yıl geçmesine rağmen yine de durum sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Yazarın Tüm Yazıları