Paylaş
ORHAN Tokatlı uzun yıllar süren parlak gazetecilik kariyerinden sonra birikimlerini kitap olarak sunuyor.
Önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak olan son kitabı tam bir politika şöleni. Sayfaları çevirdikçe birbirinden ilginç olaylar dizisi, otomatik silahtan çıkan mermiler gibi birbiri ardına patlıyor.
Bazen gülüyor insan, bazen acı acı düşünüyor.
12 Mart Muhtırası'nın verildiği gün... Yıl 1971...
Demirel hükümeti muhtırayı yiyince toplanıp istifa kararı alıyor.
Herkes gittikten sonra en son Demirel çıkıyor Başbakanlık'tan. Yanında hükümet sözcüsü Devlet Bakanı Turhan Bilgin var.
Olayın gerisini Turhan Bilgin şöyle anlatıyor:
‘‘Başbakanlığın önü ıssız bir vadiyi andırıyordu. Ortalıkta kimseler kalmamıştı. Makam otomobilinin uzun yıllardır şoförlüğünü yapan Komiser Sadettin Kaltakkıran arabayı çalışır vaziyette bırakmış, ortadan yok olmuştu. Aradık bulamadık. Kaçmıştı. Az ötede koruma otomobili vardı, onun şoförünü çağırdık, makam arabasına bindik. Aradan kırk gün geçti geçmedi, Komiser Kaltakkıran'ın bir kalp sektesi sonunda öldüğü haberini aldık.’’
* * *
Başbakan İnönü bir gün Atatürk Orman Çiftliği'ne gidiyor. Otomobiline binerken paketlenmiş elmalar görüyor. Paşa'nın kaşları çatılıyor ve makam arabasının emektar şoförü Halil Efendi'ye soruyor:
‘‘Parasını verdin mi?’’
‘‘Paşam size hediye etmişler. Huyunuzu bildiğim için parasını vermek istedim, almıyorlar. Çok ısrar ettim. Paşa'ya hediyemiz diyorlar. Ne yapacağımı şaşırdım.’’
‘‘Olmaz öyle şey. Sonra bu elmaların parasını ceplerinden ödeyecekler. Ya parasını alırlar, ya da elmaları geri verirsin.’’
Paşa'nın emri derhal yerine getiriliyor. Fiş kesiliyor. İnönü fişi gördükten sonra çiftlikten ayrılıyor.
* * *
Demirel kabinesinin lehçeleri bozuk iki üyesi Tarım Bakanı Bahri Dağdaş ile Tekel Bakanı İbrahim Tekin, bir gün fısır fısır bir şeyler konuşuyorlar. Tam o sırada Süleyman Bey geliyor. Konuşulanlara kulak kabartıyor ama bir şey anlamıyor. Soruyor: ‘‘Yahu siz nece konuşuyorsunuz?’’
İki bakan, ‘‘Aramızda özel bir mesele var da, kimse anlamasın diye Almanca konuşuyoruz’’ diyorlar.
Süleyman Bey, Almanya'da biri tarım, öteki sosyal sigorta hukuku okumuş ama bir türlü mahalli lehçelerinden vazgeçememiş iki bakana bakarak ‘‘Beyler, Türkçe konuşsanız kim anlayacak ki?’’ diyor.
* * *
İsmet Paşa 12 Mart Muhtırası'ndan hemen sonra düzenlenen CHP il başkanları toplantısında yaptığı uzun konuşmayı şöyle bitiriyor:
‘‘Bütün uluslar, sıkıntılı anlarında, sıkıntıya düştükleri zaman mutlaka bir kurtarıcı çıkarırlar içlerinden. Bu bütün uluslar için geçerlidir. Bütün uluslar arasında en velut ulus Türk ulusudur. Ama unutmayalım ki en velut olan Türk ulusu da bir kurtarıcıyı beş yüz yılda bir kere ancak çıkarır. O nedenle, kurtarıcı beklemeyeceksiniz, kahraman aramayacaksınız. Sorunlarınızı sade vatandaşlar olarak siz çözeceksiniz.’’
* * *
1960 İhtilali'nden sonraki günler... Dönemin Adalet Bakanı Sahir Kurutluoğlu, makamında eski DP'li bakanların eşleriyle görüşürken kapısı açılıyor ve içeri ihtilalcilerden tabii senatör Sezai Okan giriyor. Okan konukları görür görmez bakana dönüyor ve sert bir biçimde, ‘‘Maşallah Sahir Bey, suçluların hanımefendileriyle muhabbet ediyorsunuz’’ diyor.
Odada soğuk bir hava esiyor.
Kurutluoğlu konuklarına karşı nazik olmayan bu davranış karşısında ayağa kalkarak yumuşak bir üslupla, ‘‘Onlar suçlu değiller. Mağlup oldukları için suçlu oldular. Eğer kazanmamış olsaydınız refikanız hanımefendi bugün benim karşımda olabilirdi ve onunla konuşuyor olabilirdim. Siyasi suç yoktur. Kazanan muteberdir. Kaybeden suçludur’’ karşılığını veriyor.
Paylaş