Paylaş
ÜÇ ay arayla yaşadığımız ekonomik kriz, bu hükümetin Türkiye'yi yönetemediğini ortaya koydu.
Bir iktidar kadrosu her gün hata yaparsa, ülkenin başının dertten derde girmemesi zaten olanaksızdır.
Ekonomideki dağınıklığı gidermesi, işleri derleyip toparlaması için Dünya Bankası'ndan bir uzman getirip ekonomiden sorumlu bakan yapıyorsunuz.
Bu uzman, kafasındaki önlemleri, yapmak istediklerini size anlatıyor ve ‘‘Siyasi destek verirseniz bu işe soyunurum’’ diyor.
Kabul ediyorsunuz.
Sayın Derviş de atlayıp Amerika'ya gidiyor. Alınacak önlemleri hem Amerikan yönetimine, hem uluslararası finans çevrelerine anlatıp destek istiyor.
Yani yaşamsal görüşmeler yapıyor.
Tam o günlerde Başbakanımız ile başbakan yardımcımız, verdikleri demeçlerde IMF'yi yerden yere vuruyorlar.
Bunu sokaktaki çocuk bile yapmaz.
Sayın Derviş'in düştüğü durumu düşünün.
Koskoca Ecevit ile Yılmaz'ın bunca yıllık devlet deneyimine rağmen bu tutumlarını benim mantığım almıyor, sizin alıyor mu?
* * *
Sanırım aklı başında herkes Prof. Onur Kumbaracıbaşı'nın şu saptamasına katılır:
‘‘Türkiye sanayileşmekten vazgeçti. Yani yatırımı, kalkınmayı rafa kaldırdı. ‘Titancı' modele daldı. Böyle parayla para kazanma yöntemi yürümezdi. Yürümedi de...’’
Ne oldu?
Üretmeden, satmadan, alıp yedik. Dış ticaret açığı 27 milyar dolara yükseldi.
Bu değirmenin suyunun bir gün gelip kuruyacağı, borçla yaşamanın sürüp gitmeyeceği belliydi.
Onur Hoca, ‘‘İç borcu temizlemeden Türkiye'nin düze çıkması olanaksızdır. İç borçların sıfırlanması için yapılması gerekenler bellidir. Bakalım bu önlemleri alabilecekler mi? Önemli olan budur’’ diyor.
1991 yılında DYP-SHP koalisyonunda iç borcun sıfırlanması için niyetlenilmiş, ama başarılamamış.
Bu kez de başarılamazsa sonuç yine hüsran olacak.
* * *
Bugün gelinen nokta, ülkenin yönetilemeyişinin bir sonucudur.
İstediğiniz kadar ekonomik önlemler alın, eğer bunların arkasına siyasi iradeyi koyamazsanız sonuç alamazsınız.
Bunu Kemal Derviş de geldiği günden beri vurgulayıp duruyor.
Bugün Türkiye’nin temel sıkıntısı, siyasi belirsizliktir. Ekonomik kriz de bunun sonucudur.
Halkın yüzde 40'ı hiçbir partiye oy vermemeye kararlı hale gelmiş. Kararsızlarla birlikte bu rakam yüzde 60'lara yaklaşıyor.
Yani bugün Türkiye'de bir seçim olsa, nasıl bir siyasi tablo çıkacağını kimse bilmiyor.
Halk, siyasi partilere ve liderlerine güvenini yitirmiş.
Siyasi geleceği bu kadar sisler içinde olan bir ülkenin, iki yakası nasıl bir araya gelebilir?
Şu gerçeği görmek durumundayız:
‘‘Türkiye bu siyasi güvensizliği ve belirsizliği aşamadığı sürece ekonomisini de düzlüğe çıkaramaz. Bu durum demokrasiyi de tehdit eder.’’
Bugün halkın büyük çoğunluğu, siyasi partilere ve liderlere güven duymuyor.
Halk bir kurtarıcı bekliyor.
Cumhurbaşkanı Sezer'e duyulan güven bunun bir göstergesi değil mi?
Eski liderlerle ve çevrelerinde çöreklenmiş kadrolarla Türkiye'nin düze çıkması olanaksızdır.
Görmesi gerekenler, bu gerçeği hálá görmemek için direniyorlar.
Paylaş