Paylaş
BİR zamanlar Öncü Gazetesi ve BTV'de gazetecilik adı altında tetikçilik yapanların düştüğü durum özellikle mesleğe yeni başlayanlara ders olmalı.
Hem Öncü'de, hem de BTV'de Tansu Çiller'i eleştiren gazetecilere çok ağır saldırılar yapılırdı.
Amaç belliydi: Muhalefet yapanları iftiralarla, hakaretlerle sindirip susturmak.
Ama her zaman olduğu gibi bu yöntemler başarıya ulaşamadı.
Aralarında benim de bulunduğum birçok gazeteciye çok ağır hakaretler yapıldı, iftiralar atıldı.
Hatta ‘‘belden aşağı’’ diye tabir ettiğimiz yöntem kullanıldı. Gazetecilerin karılarına, kızlarına dil uzatıldı.
O günlerde bazı tetikçi gazeteciler kullanılarak sergilenen bu çirkin saldırılara muhatap olunca mesleğim adına çok utanırdım. Ama ne eleştirilerimden vazgeçmek aklıma geldi, ne de Çiller Ailesi'ne ‘‘belden aşağı vurmak’’...
Birçok arkadaşım da benim gibi hareket ettiler. Çoğumuz sinirlerimizi frenleyerek o düzeye inmeme sabrını gösterdik.
Ama hakaretlerin, çirkinliklerin hesabını sormak için yargıya başvurduk.
Hálá süren çok sayıda dava var.
* * *
Bütün bu süreç geldi, geçti. Tansu Hanım iktidarda yaptığı yanlışların faturasını çok ağır ödedi. Bir zamanlar birinci olan partisi barajı ancak iki puanla geçebildi.
Seçim sonuçları Çiller yanlısı gazetecilerin değil, bizim haklı olduğumuzu ortaya koydu.
Gerçekler o kadar çarpıcıydı ki Tansu Hanım özeleştiri yapmak zorunda kaldı. Hatalarını kabul eden DYP lideri, geçmişe bir sünger çektiğini, bundan sonra kimseyle kavga etmeyeceğini ve yapıcı bir muhalefet sergileyeceğini açıkladı.
Bugün bunu yapmaya çalışıyor.
Hem bu tutumu, hem de muhalefete düşmesi doğal olarak kendisine yönelik eleştirilerin azalmasına neden oldu.
Çiller Ailesi bir zamanlar silah olarak kullanmaya çalıştıkları ama çoğu zaman yayınları ters tepen gazete ve TV kanalıyla da ilişkilerini kesti.
Oradaki tetikçiler de ortada kaldı.
Şimdi onlar bir internet haber sitesi açmışlar. Bir zamanlar uğruna tetikçilik yaptıkları Çiller Ailesi'ne ateş püskürüyorlar.
Meslek yaşamımda birçok kez tanık olduğum düşündürücü olaylardan biri...
* * *
Şimdi bir anımı anlatmak istiyorum.
1960 başları... Babamla 27 Mayıs ihtilalinin Kayseri Cezaevi'ne kapattığı demokrat parti milletvekillerinden birini ziyarete gitmiştik.
Orada iki düşük milletvekilinin konuşması beni çok etkilemişti.
Milletvekillerinden biri, kendilerini oraya tıkan ihtilalcilere kin kusuyor, intikam yeminleri ediyordu.
Öteki milletvekili ise kin duyarak hiçbir yere gidilemeyeceğini, sadece ülkede kardeş kavgasına neden olunacağını, bunun çok yanlış olduğunu söylüyordu.
Adının Şefik San olduğunu sonradan öğrendiğim milletvekilinin şu sözleri hiçbir zaman aklımdan çıkmadı:
‘‘Ben kimseye kin gütmüyorum. Olanları unutmalıyız. Bize kötülük yapanları bile affetme büyüklüğünü göstermeliyiz. Ülkemizin yüksek çıkarları uğruna kinlerimizden arınmalı, öfkemizi yüreğimizin sabrıyla yok etmeliyiz.’’
Bugün, bana ve gazeteci arkadaşlarıma tetikçiler aracılığıyla Öncü ve BTV'den hakaretler, iftiralar yağdıran Çiller Ailesi'ne karşı kin duyulmasının gereksiz olduğuna inanıyorum. Ben böyle bir duygu içinde değilim.
Çünkü benim Tansu Çiller'le hiçbir zaman kişisel hasabım olmadı, bugün de yok.
O nedenle bundan sonra da Tansu Hanım'ın yanlışlarını ve doğrularını yazmam doğaldır.
Gazetecinin duygularının tutsağı olma diye bir hakkı yoktur.
Hele kin tutması diye bir şey asla...
Paylaş