Paylaş
BELLİ ki Názım'ın çilesi bitmemiş. Cumhuriyet karşıtı bir tarikat liderine özel kabir için olağanüstü gayret gösteren Türkiye Cumhuriyeti politikacıları arasında hálá Türkiye'nin yetiştirdiği dünya şairi Názım Hikmet'i kabul edemeyenler var.
Bazı MHP'liler, yetmiş dokuz yaşında kendini aşan ve Názım'dan dizeler okuyan liderlerinin hoşgörüsüne ulaşamadılar.
Yazık, demek ki daha çoook fırın ekmek yememiz gerekiyor.
Önce şu tarikat işini biraz irdeleyelim, sonra N*azım'ın çilesine döneriz.
Tarikatlar bugün tarihte yaptıkları kutsal görevlerin çok uzağında bir konuma gelip oturdular.
Bugün tarikatlar parasal gücü tahminlerin çok üzerinde olan birer şirket durumunda.
1960'ların ikinci yarısından itibaren tarikatlar hedeflerine varabilmek için sadece imanın yetmeyeceğinin farkına vardılar.
Müritlerinin birikimlerini birleştirerek büyük bir parasal güç oluşturabileceklerini ve bu yolla amaçlarına daha kolay varabileceklerini hesapladılar.
Politikacıların hoşgörüsüyle bunu da başardılar.
Her biri birer holding kurarak ekonomik yönden çok güçlü hale geldiler.
Bu da onların mürit sayısını artırdı. Böylece siyasi güçleri de büyüdü.
* * *
1980'den sonra tarikatların ekonomik ve siyasal gücü daha da arttı.
28 Şubat sürecinden önceki günler ise zirveye ulaştı.
Fethullahçılar, Nakşiler, Milli Görüşçüler, Süleymancılar, Radikal İslamcılar, Kadiriler, Yeni Nesilciler, Yeni Asyacılar ve ötekiler parasal yönden birer dev haline geldiler.
O zaman işler daha kolay yürümeye başladı.
28 Şubat bunların tekerine biraz çomak soktu ama tam olarak durduramadı.
Tarikat holdingleri hemen her alanda yarıtımlar yaptılar.
Kendilerine bağlı olan müritlerin desteğiyle büyük paralar kazandılar.
Bu olanaklarla okullar (imam hatip), yurtlar, camiler, külliyeler, hastaneler, fabrikalar yaptılar, Kuran kursları açtılar.
Medyaya da girdiler.
Bugün dinci TV ve gazetelerin sahipleri bu tarikatlar veya onlar adına sahip görünen kişiler.
Bugün tarikatlara bağlı 3 bin vakıf olduğu sanılıyor.
Mahmut Esad Coşan'ın gücünün kaynağı işte bu yapıdan geliyor.
* * *
Názım Hikmet olayına bakalım.
Ölümünden 5 veya 6 ay önce Alparslan Türkeş'le Gümüldür'de yazlık evinin yakınında bir motelde söyleşi yapmıştım.
O zamanlar Türkeş tam yetmiş dokuz yaşındaydı.
Kendisine partisinin son kurultayında Názım Hikmet'ten dizeler okurken tepki görmekten çekinip çekinmediğini sordum.
Hiç tereddütsüz yanıtladı:
‘‘Hayır, hiç çekinmedim. Artık ideolojiler yıkıldı. Yeni dünya değerleri var. Çağdaş bir toplum olmak ve dünyanın gerisinde kalmamak istiyorsak onları benimsemeliyiz. Názım bizim şairimizdir. Onun çok sevdiğim şiirleri vardır. Okuduğum şiir de bunlardan biridir. Artık takıntılarımızı aşmalıyız. Onun için bilhassa okudum.’’
Bugün Názım'ın vatandaşlığının iade edilmesini sağlayan ve bir haksızlığı giderecek olan kararnameye karşı çıkan MHP'liler var.
Belli ki Türkeş'in verdiği mesajı hálá anlayamamışlar.
Yetmiş dokuz yaşındaki bir politikacının kafasında yaptığı reformu yapamamışlar.
Názım, Türk toplumunun yetiştirdiği dünyanın en büyük şairlerinden biridir.
Vatanına hasret gitmiştir.
Bazı küçük kafalar ne derlerse desinler, ne kadar küçük düşünürlerse düşünsünler, Türkeş'in dediği gibi o bizim insanımızdır, o bizim şairimizdir.
Paylaş