Paylaş
BİLİYORUM Başbakan Ecevit çok yoğun çalışmalar içinde. Ağırlıklı olarak kendisinin yarattığı ve koalisyon içinde bazı burukluklara neden olan krizi çözmek için canla başla çalışıyor.
Israrla çıkmasını istediği ‘‘Demirel formülü’’nün Meclis'te reddedilmesini çok zor da olsa içine sindirmiş görünen Sayın Başbakan, ortak bir aday belirlenmesi için yoğun temaslar yapıyor.
Bu nedenle devletin öteki işleriyle de pek ilgilenemiyor. Örneğin kararnamelerin biriktiği yolunda haberler var.
Neyse... Dileriz sorun çıkmadan cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlandırılır.
Biz bu yoğun işleri arasında Sayın Başbakan'a İstanbul'dan yükselen bazı sesleri duyurmak istiyoruz.
İşadamları kapalı kapılar arkasında yaptıkları değerlendirmelerde Sayın Başbakan'ın hükümetinden pek memnun değiller.
Örneğin Volkan Vural'ın AB genel sekreterliğine getirilmesi çok olumlu bulunuyor. Volkan Bey'in bu iş için biçilmiş kaftan olduğu konusunda hemen herkes birleşiyor.
Ancak atamadan bu yana hiçbir şey yapılmadığına dair yaygın bir görüş var.
Bu konudaki yasa henüz çıkmadığı için Volkan Vural'ın, yani genel sekreterliğin çalışacağı bir mekánı yok. Kadrosu yok. Parası yok.
Volkan Bey tek başına bir şeyler yapmaya çalışıyor ama eli kolu bağlı durumda.
* * *
AB ile ilişkileri yakından izleyen işadamları Ankara'nın cumhurbaşkanlığı seçiminden başka bir şey düşünmediğini, AB ile ilişkiler konusunda henüz bir adım atılmadığını söylüyorlar.
Çalışmaların yürümediğinden yakınan işadamlarının ekim ayına kadar bitirilmesi gereken katılım ortaklığı metninin öngörülen tarihe kadar hazırlanacağı konusunda endişeleri var.
Çoğu Başbakan'ın sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmediği inancında. Özellikle bürokratik kadroda bir heyecan olmadığını söylüyorlar.
Hükümete yapılan uyarıların da bir sonuç vermediğini vurguluyorlar. Bir işadamı aynen şunları söylüyor:
‘‘Ankara'ya gidince size hemen randevu veriyorlar, kapılarda karşılıyorlar ve uzun uzun anlattıklarınızı dinliyorlar. Sonra da kapılara kadar uğurluyorlar. Ama sonuç sıfır. Demek ki dinliyor gibi yapıyorlar ama aslında dinlemiyorlar.’’
Bir başkası daha ağır konuşuyor:
‘‘Biz bu hükümeti el birliği ile şımarttık. Çünkü eleştirmiyoruz. Eleştirmekten de istikrar bozulur diye korkuyoruz. Bu duygudan kurtulmak lazım. Hükümeti eleştirip uyarmalıyız ki ayakları yere bassın ve harekete geçsinler.’’
Ekonomik paket konusunda da bazı kuşkular belirmeye başlamış. Anlaşıldığı kadar bürokratlarla iş çevrelerinin diyaloğu iyi değil.
Toparlamak gerekirse genel kanı şu:
‘‘İstikrarı yeniden tanımlamalıyız. İstikrarda irade varsa yararlıdır. Yoksa hareketsizliktir. Ankara'daki durum şimdi budur.’’
Bu değerlendirmeler hükümet için hiç de iyi notlar değil.
* * *
İşadamları Sayın Başbakan'ın hükümeti yüzünden basını da yerden yere vuruyorlar. Onlara göre basın da istikrar bozulur psikozuna girdi.
Sayın Başbakan bizim meslektaşımız, meslek hatırı uğruna payımıza düşen bu eleştirileri sineye çekeriz ama daha fazlasına doğrusu katlanamayız.
Çünkü iş büyüyeceğe benziyor. Seslerini duyuramadıklarına inanan işadamları hükümete karşı toplu bir hareket yapmayı bile düşünüyorlar.
1975 yılında böyle bir hareket olmuş ve yine Ecevit'in başbakanlığına rastlamıştı.
Başbakan o zamanlar şimdiki gibi yumuşak değildi.
‘‘İçime sindiremiyorum’’ demekle yetinmemiş, protestoya çok sert tepki göstermişti.
Böyle giderse ve kapalı kapılar arkasında konuşulanlar dışarı taşarsa iş çevreleri ile hükümet arasındaki yumuşak hava sertleşecek. .
Büyük olasılıkla sesler toplu tepkilere dönüşecek.
Çünkü işadamları Türkiye'nin Avrupa trenini kaçırmasını istemiyor.
Bu sesler yükselirse Sayın Başbakan bunları içine sindirmekte çok zorlanır.
Sayın Başbakan'a duyurulur.
Paylaş