Paylaş
YOLUNDA giden işleri bozmakta, içinden çıkılmaz hale getirmekte herhalde bizim üstümüze yoktur.
Terör durulur gibi oldu ya...
Sanki rahatımız kaçtı. Hemen kaşınmaya başladık.
Kısa zamanda da sonuçlarını aldık.
Cezaevleri barut fıçısına döndü, teröristler silahlı eylemlere başladı, zorla çıkarılan af yasasıyla toplumun huzuru bozuldu.
Otobüsleri taranıp iki arkadaşlarının öldürülmesi, polisleri çıldırttı. Öfkeyle sokağa döküldüler.
Durun, bitmedi...
Uygulanan ekonomik paket için gerekli olan adımlar savsaklanınca belki de tarihin en ağır ekonomik bunalımı silindir gibi üzerimizden geçti.
Ülkeyi yere yapıştırdı. Şimdi ayağa kalkmak için çırpınıyoruz.
Yani nereden bakarsanız bakın, karanlıkların içine attık kendimizi.
Ama düşündüğünüz zaman bütün bu felaketlerin tamamen bizim eserlerimiz olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Bir gün de şöyle keyifle bilgisayarın başına geçip yazı yazma tadına varamıyoruz.
Her gün felaketleri, yanlışları dile getirmek insanın sinirlerini ne kadar yıpratıyor bir bilseniz.
Aynı sinir yıpranması bizim yazmak zorunda kaldıklarımızı okuyan sizlerde de oluyor kuşkusuz.
Baksanıza, Rahşan Hanım durduk yerde af bombasının fitilini ateşledikten sonra ‘‘Bu benim affım değil’’ deyip işin içinden sıyrılmaya kalktı.
* * *
Ama bu işten kolay kolay sıyrılamaz. Çünkü toplumun tam ortasına öyle bir bomba fırlattı ki...
Af yasa tasarısı halkımızın büyük bir bölümü tarafından kabul edilmedi.
Buna rağmen ısrar edildi ve milyonlarca insanın vicdanını kanatması pahasına yasa çıkarıldı.
Şimdi bu yasa uygulansa bir türlü, geri kalsa bir türlü.
Politikacılar aldıkları kararların, çıkardıkları yasaların getireceğini götüreceğini iyi hesaplamak zorundalar.
Yaşadıklarımız af için hiçbir hesap yapılmadığını ortaya koyuyor.
Rahşan Hanım, bombasının yarattığı kargaşadan o kadar rahatsız oldu ki günah çıkarmak zorunda kaldı.
Yaptığı yanlışın vahametini fark ederek pişmanlık ifade etmesi gelinen noktada hiçbir işe yaramaz.
Yazık, huzuru çok zor yakalayabilen ve çok zor koruyabilen bir ülkede bu tip hesapsızlıkların faturası ağır oluyor.
* * *
İki arkadaşları öldürülen polisler dün yürüdü.
Devleti zor durumda bırakan bu hareketin tortuları nasıl eritilecek?
Öfke içindeki polis nasıl zaptedilecek?
Çünkü atılan sloganlar Başbakan'a, İçişleri Bakanı'na karşı çok ağır ifadeler taşıyordu.
Bunlar olmaması gereken eylemler.
Devletin polisinin bu tip eylemlerle, böyle sloganlarla başkaldırı denemelerine girişmesi hoş görülemez.
Hukuk devletinde polisin görevleri ve yetkileri bellidir. Demokrasilerde polis bunların ötesinde yetki isteminde bulunamaz.
Polis ne kadar haklı olursa olsun öfkesini gemlemek zorundadır.
Cezaevlerindeki başıboş durum ise bir türlü engellenemiyor. Devlet cezaevlerine şimdi değil, yıllardan beri egemen olamıyor.
İlk kez olmaya kalktı, onu da yüzüne gözüne bulaştırdı.
Eğer Ecevit ile Hikmet Sami Türk bugünkü duyarlılıklarını günler önce gösterselerdi, olaylar bu noktaya gelmezdi.
Ama yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi rahat bize batıyor.
Sanki ortalık karışsın istiyoruz.
Herhalde huzurlu yaşamaya alışkın değiliz, bu durum ondan kaynaklanıyor olmalı.
Sahi unuttuk.
Bir de Fazilet Partisi'nin kapatılması durumu var.
Dedim ya bizlere rahat, huzur yok.
Paylaş