Paylaş
Bizim meslek erbabının yazgısı ölümle erken buluşma üzerine örülmüştür.
Bu vakitsiz ölümler, ya mesleğin özünü oluşturan stres ve meşakkatten kaynaklanır, ya da basın özgürlüğüne göz diken karanlık güçlerin kurdukları kalleş pusulardan.
Bizler, gepegenç yaşlarında kurban verdiğimiz arkadaşlarımız için üzülür, kahroluruz.
Hele bombalara, kahpe kurşunlara hedef olan meslektaşlarımızın acısı yüreğimizi bir başka türlü yakar.
Yarın Çetin Emeç'i anıyoruz.
Tıpkı Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve diğerleri gibi...
İşin en kahredici yanı da hepsinin kanlarının yerde kalmasıdır.
Yarın yüreğimizdeki ezikliği bir kez daha iliklerimizde duyarak anacağız Çetin Bey'i.
Ne kadar kibar, ne şık ve ne zevkli bir insandı.
Ne kadar da çalışkan ve yaratıcıydı...
Onunla gazete yapmak apayrı bir zevkti. Sayfalara giren her satırın, her fotoğrafın heyecanı yaşanırdı.
Kıpır kıpır, dinamit gibi bir gazete yapmak için didinir dururdu.
Gazetenin istediği gibi olduğunu gördüğü zaman ise o asık suratlı, huysuz Çetin Bey gider, yerine gülen, nazik, çıtkırıldım Çetin Bey gelirdi.
Zor ama güzel günlerdi onlar...
* * *
Her zaman ‘‘Taaa Galatasaray'da öğrenciyken Abdi Ağabey'e hayrandım. Okulu bitirdikten sonra da bütün idealim onun gibi ünlü bir gazeteci olmaktı’’ derdi.
Bir gece yarısı anlatmıştı uzun uzun.
Odasında baş başa oturmuş, uzun bir çalışma gününün yorgunluğunu aç karnına içtiğimiz buzlu viskiyle gidermeye çalışıyorduk.
Tatlı tatlı anlatıyordu. Hiçbir şeyi saklamadan, olayları kendine yontmadan.
‘‘Biliyor musun,’’ dedi, ‘‘ben hep Abdi Ağabey gibi genel yönetmen olmayı düşlerdim. Bunun gerçekleşmesi için Tanrı'ya dua ederdim hep.’’
Sonra sustu ve gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın konuşmasını sürdürdü:
‘‘Erol Simavi Hürriyet'in başına çağırdığı zaman dualarımı kabul ettiği için Tanrı'ya şükrettim. Abdi Ağabey benim için bir idealdi. Gazetecilikte onun geldiği yere yükselmek benim için büyük onurdu.’’
İçkisinden bir yudum aldı, biraz sıkılarak (aslında çok utangaç bir insandı) sözlerini sürdürdü:
‘‘Bütün içtenliğimle bir şey söylemek istiyorum. Hürriyet'e genel yayın müdürü olunca amacıma ulaşmıştım, ama doğrusu Tanrı'nın bana daha büyük bir onur bağışlayacağını düşünmemiştim.’’
* * *
Çetin Bey'in düşünmediği daha büyük bu onur neydi?
Onu da mahcup mahcup anlattı:
‘‘Evet, bir gün Abdi Ağabey'in yarattığı ve uzun yıllar genel yönetmenliğini yaptığı gazetenin başına, onun yerine geçeceğimi düşünmemiştim. Şimdi onun masasında oturuyorum. Şu anda sana bunları onun odasında anlatıyorum.
Aydın Doğan bana genel yönetmenlik teklifi yaptığı zaman büyük onur duymuştum. Sevinçle kabul etmiştim. Dile kolay, Abdi Ağabey'in gazetesinin başına geçecektim.
Milliyet'in kapısından ilk girişimde ‘Tanrım, bana bu onuru bağışladığın için sana minnettarım. Ne olur başarılı olmam için bana yardım et, güç ver' diye dua ettim.’’
Tanrı onun bu dualarını kabul etmişti.
Ama bir gün o karanlık güçler arkadan gelip evinin önünde onu kalleşçe katlettiler.
Gidip cesedini görecek gücü kendimde bulamadım.
Ancak öldükten hemen sonra çekilen fotoğraflarında, ince dudaklarında katillerle dalgasını geçercesine o her zamanki muzip gülücüğün donduğunu gördüm.
Paylaş