Paylaş
Adam sanki bir ülkenin büyükelçisi... Ankara'nın en lüks otelinde Nevruz nedeniyle resepsiyon vermek için salon kiralıyor.
Adam bununla da kalmıyor, resmi bir kimliği varmış gibi davetiyeler bastırıyor ve devlet görevlileri dahil bütün kordiplomatiğe yolluyor.
Genelkurmay işin farkına varıyor ve davetiyeyi kabul etmeyerek geri çeviriyor.
20 Mart günü, adam ve eşi yerel giysileriyle sanki Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti varmış da o da onun büyükelçisiymiş gibi konukları karşılıyor.
Bütün bu süreç icinde devlet Genelkurmay dışında uyuyor.
Sonra olay gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanınca bizim Dışişleri uyanıp tepki koyuyor.
İyi güzel de atı alan Üsküdar'ı çoktaaaan geçmiş olmuyor mu?
Tanrı aşkına Türkiye'nin bu kadar duyarlı olduğu bir konuda, bu kadar derin uykulara yatılır mı?
Ankara'nın göbeğinde verilen böyle bir davetten nasıl oluyor da devletin hiç haberi olmuyor?
İş bittikten, Barzani'nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokrat Partisi Ankara temsilcisi Safin Dizayee bir devletin büyükelçisi gibi resmi davetini verdikten sonra Ankara ancak harekete geçiyor.
IKDP'den üst düzey bir heyet Dışişleri'ne çağrılarak gerekli uyarılar yapılıyor.
Ne denir, pes doğrusu.
* * *
Anlaşılamayan bir başka olay...
Cezaevine kapatılan iki baba içerde istedikleri gibi hareket ediyor.
Demeçler veriyor, dışardaki çetelerini yönetiyor.
Onunla da kalmayıp ikisi de cezaevini haraca kesiyor.
Birinin sürekli haraç aldığı tutukludan (Evcil) öteki de haraç isteyince kızılca kıyamet kopuyor.
Bu kez birbirlerine giriyorlar.
Karşılıklı tehdit mektupları gidip geliyor.
Bu mektuplar medyaya günü gününe sızdırıldığı için tüm Türkiye söz düellosunu bir dizi gibi izliyor.
Bu tartışma o kadar kızışıyor ki beklendiği gibi sokağa taşıyor.
Bir taraf öteki tarafın mekánı diye yanlış bir lokali basıyor ve olayla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanları kurşun yağmuruna tutuyor.
Polis mi ne yapıyor? Hiç. Sadece seyrediyor.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise basını suçluyor.
Doğru, bütün suç basında.
Polisin, Hikmet Sami Türk'ün başında olduğu Adalet Bakanlığı'nın ise zerre kadar suçu yok.
Çünkü güvenlikten ve cezaevlerinden sorumlu olan onlar değil, basın!
Söyleyecek söz bulmak gerçekten güç.
* * *
Bu arada Bakan olayla ilgili yanlış bir değerlendirme de yapıyor.
Kendilerine göre mektuplaşma cezaevinde olmuyor.
Ben burada Bakan'ın yanıltıldığını sanıyorum.
Çünkü pazar günü öğle saatlerinde Nuri Ergin yandaşı 30 kişi Karagümrük'te bir gösteri yaparak Çakıcı aleyhine sloganlar atıyor.
Aynı gün 22.30'da da Çakıcı'nın 10 silahlı adamı Ergin kardeşlerin işlettiğini sandıkları lokali basıp kurşun yağdırıyorlar.
Bu olay gösteriyor ki Çakıcı olayları saniye saniye izliyor ve adamlarına baskın emri veriyor.
Bu durumda Bakan'ın mektuplaşma cezaevinde olmuyor değerlendirmesi havada kalmıyor mu?
Adamlar içerden çetelerini yönetiyorlar, mektuplaşmanın lafı mı olur?
Bakan Türk basını suçlayacağına bunun önlemini almalı.
Zaten Çakıcı'nın Türkiye'ye iade edilmek için neden can attığı da şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Şurası bir gerçek ki Türkiye'de devletin bazı kurumları kış uykusunda.
Bir an önce uyandırılmalarında sayısız yararlar var.
Paylaş