Paylaş
DEVLET Bahçeli' nin ‘‘değişim’’i kabul etmeyip, bunu ‘‘gelişim’’ olarak tanımlamasının nedenini anlayamadım.
Oysa MHP bal gibi değişti, daha da değişmek zorunda.
Çünkü ‘‘gelişim’’ zaten kaçınılmaz olarak ‘‘değişimi’’ getirir.
Ama Bahçeli, ilkelerden ve inançlardan kopma kabul ettiği için olmalı, MHP'deki ‘‘değişim’’i ‘‘gelişim’’ olarak tanımladı.
Oysa değişen dünyada ‘‘değişim’’ bir döneklik gibi değil, yeni dünya değerlerine gönüllü bir uyum, bir katılım olarak algılanmalı.
İdeolojilerin yıkıldığı, demokrasi, barış ve insan haklarının öne çıktığı, globalleşme ve küreselleşme yoluyla refahın yaygınlaştırılması idealinin insanlığın ortak değerleri haline geldiği dünyamızda bu doğrultudaki ‘‘değişim’’ bir parti için de ancak övünme nedeni olur.
MHP ‘‘değişim’’den alerji duyacağına, tersine bunu tavanda daha da hızlandırmanın çarelerini aramalıdır.
Bununla da yetinmeyip, parti tabanını bu hızlı değişim sürecine dahil edecek çareleri yaratmalıdır.
Merkez sağın en büyük partisi olmayı ve tek başına iktidara gelmeyi düşleyen bir siyasi hareketin tutucağı yol tartışmasız bu olmalıdır.
MHP ‘‘değişim’’i geçmişini inkár gibi görmemeli, tersine ilkelerini, inançlarını yitirmeden çağdaşlığa ve uygarlığa ilerleme olarak görmelidir.
1980 öncesinin MHP'si ile bugünün MHP'si arasında dağlar kadar fark var.
Ama daha alınacak çok yol var.
* * *
Ben MHP'deki değişimin ilk işaretini, Alparslan Türkeş'in ölümünden önceki son kongrede yaptığı konuşmada Nazım'dan bir dize okuması üzerine almıştım.
O kongrede rahmetli Türkeş, MHP'nin sola karşı olan düşmanlığının artık sona erdiğini ilan ediyor ve partililerin kalplerindeki ve beyinlerindeki zincirleri kırıp atıyordu.
Daha sonra Türkeş'le bir söyleşi yapmıştım.
Orada bunu daha da ileri götürerek sola karşı MHP'deki alerjinin artık bittiğini söylemişti.
Bir yaz günü Gümüldür'de deniz kıyısındaki Paşa Motel'de buluşmuştuk.
Yazlarını geçirdiği evi Paşa Motel'e çok yakındı.
Motelin restoranının ağaçlar arasından denize hákim terasında oturduk ve uzun uzun sohbet ettik.
Bu sohbetin bir bölümü Hürriyet'te de yayımlanmıştı.
Türkeş o gün 1980 öncesinin geniş bir muhasebesini yapmıştı. Şöyle özetlenebilir:
‘‘O zamanlar komünizmden korkuyorduk. Çünkü sağlam durmazsak kuzey komşumuzun bir gün bizi yutacağından endişe ediyorduk. Ama komünizm bir gecede darmadağın olunca bu korkumuzun ne kadar abartılı olduğunu şaşkınlıkla fark ettik. Ondan sonra korkumuz azıldı ve bundan sonra solu düşman gibi görmemeye başladık.’’
Türkeş, 1980 öncesi kendi örgütünün bir kısmının silahlı eylemlere girdiğini, bunun yanlış olduğunu ama o günkü koşullar içinde bunu engelleyemediklerini anlattı, ‘‘Aramıza çok ajan girmişti. Bizi kullandılar. Bunu gördük ama mani olamadık’’ dedi.
* * *
Sonra da beni şaşırtan şu sözleri söyledi:
‘‘Bundan sonra koalisyonlarla yönetileceğiz. Buna alışmamız lazım. Bence bütün koalisyonlara mutlaka sol partiler girmeli. Eğer ülkemizde huzuru sağlamak istiyorsak sol partilerin hükümette yer almasını sağlamalıyız.’’
Türkeş, kendilerinin sol partilerin yer alacağı koalisyon hükümetlerine daha rahat girebileceklerini de sözlerine ekledi.
Bu isteği ölümünden sonra gerçekleşti.
Bugün MHP, DSP ve ANAP'la aynı koalisyon içinde yer alıyor.
Sanırım bu hükümet, bugüne kadar uyum açısından en az sorunlu olanı.
Türkeş ‘‘değişimi’’ 80'ine doğru hem de MHP gibi katı bir sağ ideolojiden gelen partide başlatmıştı.
Bahçeli ‘‘değişimi’’ sadece kılık kıyafetle, bıyıksız çehrelerle sınırlı tutmamalı, düşüncelere de sokmalı.
MHP ancak o zaman Türkiye'yi yönetmeye hazır olabilir.
Paylaş