Tufan Türenç: Makulü, normali sevmiyoruz

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

MADEM başa dönülecekti neden konu bu kadar tırmandırılıp krize dönüştürüldü? Ülke çok değerli günlerini bu kısır ve anlamsız kavgayla yitirdi.

Cumhurbaşkanı taaa işin başında Başbakan'a ‘‘İrticacı ve bölücü memurların ayıklanması gerektiğine ben de katılıyorum. Ama bunu kararname ile değil, yasayla yapın’’ uyarısında bulanmadı mı?

Ancak Ecevit anlaşılmaz bir telaş ve inatla ‘‘İlla kararname ile yapacağız’’ diye tutturdu.

Hatta Başbakan kararnamenin Çankaya tarafından geri döndürülmesi üzerine Cumhurbaşkanı'na yönelik ağır suçlamalar yaptı.

Bununla da yetinmedi, ‘‘Devlet krizi çıkar’’ diye ortalığı paniğe verdi.

Sezer buna aldırmayıp kararnameyi ikinci kez çevirince Başbakan geri adım atmak zorunda kaldı.

Önceki gün toplanan Milli Güvenlik Kurulu da Sezer tarafından noktalanan kararname olayının üzerinde durmayarak çözüm için yeni düzenlemeler yapılmasını istedi.

Böylece kriz, Ecevit'in söylediği gibi ‘‘devlet krizine dönüşmeden’’ sona erdirilmiş oldu.

Günlerce kaynatılan ‘‘cadı kazanı’’ ile ne elde edilmek istendiği anlaşılamadı.

Şimdi hükümet olanları unutup biriken ülke sorunlarına yeniden eğilmeli ve yitirilen zamanı giderecek bir gayret içinde olmalı.

* * *

Krizin tatlıya bağlanması her şeye rağmen hepimizi sevindirdi.

Ama rahat bir nefes almamıza fırsat kalmadan yeni bir deprem bizi bir kez daha korkuttu.

Hendek depremi büyük felaketin verdiği acıları bir daha yaşamamamız için yapmamız gerekenleri yeniden anımsatması açısından belki de yararlı oldu.

Evet depremin yaralarını sardık, enkazı büyük oranda kaldırdık, felaket bölgelerinde yaşam yavaş yavaş normale dönmeye başladı ama hepsi işte o kadar.

Ne depreme dayanıklı yapılaşmaya dönük bir adım atıldı, ne de deprem riski taşıyan yerleşim bölgelerinde alınması gereken önlemler başlatıldı.

Her şey eski tas, eski hamam.

O kadar ki ben hemen hemen bütün deprem bölgesini gezdim.

Gördüklerime inanamadım.

Yıkılması gereken yapılar yıkılmamış, hepsi yerli yerinde duruyor.

Yeni inşaatlarda depreme dayanıklılık konusunda en ufak bir titizlik gösterilmiyor.

Her tarafta yine konsollu, çıkmalı, incecik kolonlu çok katlı yapılar yükseliyor.

Yine insanlar çürük çarık, dayanaksız, hatta hasarlı binalarda oturmaya devam ediyor.

Yarın güçlü bir depremde bunların hepsinin yerle bir olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

* * *

Işıkara istediği kadar dil döksün, ‘‘Depremden kurtuluş yok. Deprem öldürmez çürük binalar öldürür. Bunun önlemleri alınmalı’’ desin, dinleyen kim?

İlgili bakanlar, valiler, kaymakamlar, gerekli gereksiz bütün yetkililer sadece ve sadece toplantı yapıyorlar.

Ama atılması gereken adımlardan bir teki bile atılmıyor.

Örneğin deprem kuşağı üzerindeki riskli bölgelerde belli koşullar dışında çok katlı yapılaşmaya en ufak bir kısıtlama getirilmiyor.

Deprem şartnamesi uygulanmıyor.

Depremde hasar görmüş binalar yamanıp yeniden içine insanlar yerleştiriliyor.

Yarım kalan çıkma katlar hızla tamamlanıyor.

Yani alabildiğine bir başıboşluk, laçkalık içinde isteyen istediğini yapıyor.

Tanrı sonumuzu hayretsin.

Yazarın Tüm Yazıları