Paylaş
Geçtiğimiz günlerde, toplumumuzdaki kültür yozlaşmasının getirdiği zevk erozyonunun en yüksek düzeye ulaştığını gösteren bir örnek yaşadık.
Dansözlükten şarkıcılığa atlayan Pınar Eliçe, Türkiye'yi temsilen Türkmenistan'da Türkmenbaşı'nın huzurunda bir konser verdi!
Pınar Eliçe, dansözlüğünün verdiği kıvraklığını da kullanarak şarkılarını öyle güzel sunmuş ki Türkmenbaşı'nın aklı başından gitmiş.
Hatta Pınar Eliçe'nin söylediğine göre, şaka yollu da olsa evlenme teklifi edecek kadar kendinden geçmiş...
Pınar Eliçe, Türkmenistan Cumhurbaşkanı'nın kendisine gösterdiği bu olağanüstü ilgiden çok etkilenmiş.
Diyor ki, ‘‘İster istemez kendimi prenses gibi gördüm. Değerimi orada anladım. Demek ki benim konumum çok önemli ve bu önemi hak etmek durumundayım. Türkiye'yi şarkı ve danslarımla, konuşmalarımla çok iyi temsil ettiğime inanıyorum.’’
Yine Pınar Eliçe'nin açıklamakta bir sakınca görmediği bilgilere göre, Türkmenbaşı kendisine bir kaftan ile 250-300 yıllık çok değerli bir kolye armağan etmiş.
Dansöz-şarkıcı, Türkmenistan'ın kuruluş yıldönümü törenlerine katılmak için giden resmi heyette yer almanın onurunu yaşamış.
Ülkesini hakkıyla temsil ettiğini söyleyen şarkıcı, Türkmenbaşı tarafından 19 Şubat'ta yaş günü kutlamasına da davet edilmiş.
* * *
Eskiden, çok eskiden Türkiye böyle törenlerde daha değişik sanat dallarının ünlü isimleriyle temsil edilirdi.
Bildiğim kadarıyla o dönemlerde resmi heyetlerde Leyla Gencer, Ayhan Aydan, Belkıs Oral, Orhan Günek, Aydın Gün, İdil Biret, Suna Kan, Ayla Erduran, Mete Uğur, Suna Korat gibi dünyada isim yapmış sanatçılar bulunurdu.
Bu değerli sanatçılar, evrensel sanatlardan örnekler verir, Türkiye'nin kültür düzeyini gösterirlerdi.
Yabancı ülkelerde Türk balesinin, operasının ve klasik müzik orkestralarının dünya düzeyinde olduğu, bu sanatçıların kusursuz sunumlarıyla kanıtlanırdı.
Yabancı devlet adamları Ankara'ya geldiklerinde de aynı sanatların temsilcileri konserler verir, gösteriler yaparlardı.
Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle Ankara'ya geldiğinde, onuruna Rigoletto sergilendi.
De Gaulle, temsilden sonra başroldeki Suna Korat ile Mete Uğur'u locasına davet ederek kutladı ve onlara şu iltifatta bulundu:
‘‘Ben yaşlı bir adamım. O kadar yorgundum ki yatağa gitmek istiyordum. Ama sizleri seyredince anladım ki bir kez daha burada oturup oyunu baştan sona görebilirim.’’
İsmet Paşa'nın opera, bale ve klasik müzikle ilgili etkinlikleri sürekli izlediği ve sanatçıları isim isim tanıdığı hep anlatılır.
* * *
1950'den sonra yavaş yavaş başlayan yozlaşma, yıllar ilerledikçe hızlandı ve rahmetli Özal'la birlikte doruk noktasına erişti.
Özal, arabesk müziği devlet zirvesine taşıdı.
Yurtdışı gezilerine arabesk ağırlıklı şarkıcıları götürdü.
Yabancı ülkelerde Türk kültürünü onlar aracılığıyla temsil ettirdi.
Benim amacım kimseyi küçük görmek değil.
Herkesin kendi çapında değeri olabilir.
Ama arabesk şarkıcılarla, dansözlerle temsil edilmenin Türkiye'ye yakıştığına inanmıyorum.
Bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum ki, yurtdışında pek de parlak olmayan imajımızı bu kafayla düzeltemeyiz.
Paylaş