Paylaş
Ecevit, geçen hafta yaptığı grup konuşmasında DSP milletvekillerini ağlatacak kadar büyük bir drama yeteneği gösterdi.
Başbakan o konuşmada ses tonunu, vurgulamalarını birinci sınıf aktörlere taş çıkartacak kadar ustalıkla kullanmayı başardı.
Seçtiği sözcükler etkiliydi ve insanları duygulandıracak nitelikteydi.
O gün DSP Grubu, gözyaşı dökme yarışında yerli film seyircisine ciddi fark attı.
Doğrusu Ecevit o konuşmayla, istediği anda ağlayabilen, bunu ‘‘Benim drama yeteneğim çok güçlüdür’’ diyen Çiller'i bile gölgede bıraktı.
Özetlersek, Tansu Hanım ağlamakta çok usta, Bülent Bey de ağlatmakta...
Kabul edelim ki, sonuçta iki lider de drama yeteneği açısından iyinin üstünde.
Ecevit önceki gün de grupta yine dramatik bir konuşma yaptı.
‘‘Çekilmesini’’ isteyenleri yanıtladı.
DSP milletvekilleri bu kez de büyülenmiş gibi dinlediler.
Ecevit ne kadar etkileyici konuşmalar yaparsa yapsın, krizin en önemli aktörü olduğunu saklayamaz.
Çünkü Başbakan hem krizi yarattı, hem de büyümesi için her türlü hatayı yaptı.
Zaten Bülent Bey, Demirel'den sonra iflah etmedi.
Nedense kendisinin bulup çıkardığı ve Çankaya'ya oturttuğu Sezer'den sonra kimyası bozuldu.
* * *
Yılmaz ise bu kriz döneminde hep ikinci planda kalmaya özen gösterdi. Olayları üçüncü kişi gibi izledi.
Sanki kendisi ve partisi hükümetin bir parçası değilmiş, ekonomik sorunlar onu ve partisini ilgilendirmiyormuş gibi bir tavır içinde oldu.
Hatta partisinin grup toplantılarında üstü kapalı eleştirilerde bile bulundu.
Yılmaz uzun zamandan beri hükümetin içinde bir yabancı gibi hareket ediyordu.
Seçimden önceki CHP destekli ANAP-DSP hükümetinde de aynı stratejiyi Ecevit benimsemişti.
DSP lideri hiçbir problemi üzerine almıyor, sanki yabancı biriymiş gibi ilgisiz kalıyordu.
Ama hükümetin başarılarına ortak olmayı beceriyordu.
Bu stratejinin Ecevit'e puan getirdiği konusunda siyaset uzmanları birleşiyordu.
Yılmaz sanırım Ecevit'in o dönemdeki taktiğini uyguluyor.
Ama bugün koşullar çok değişik. Bu kez halkın öfkesi bambaşka.
‘‘Kaçak güreş’’ pek işe yarayacak gibi görünmüyor.
Devlet Bahçeli şanslı; kriz başladığında yurtdışındaydı. Zaten içerde de olsa pek bir şey değişmezdi.
Çünkü Bahçeli susarak politika yapıyor. Bu yöntemin dünyada bir ikinci örneği yok.
Halkın öfkesinden o da, partisi de kurtulamayacak gibi geliyor bana.
* * *
Muhalefete gelince...
‘‘Yok ki, nesini yazacaksın’’ diyeceksiniz.
Halkın Recai Kutan ile Tansu Hanım'a yeniden güven duyabilmesi için gereken mucizeyi bu hükümetin bile yaratamayacağını sanıyorum.
Bunu Tansu Hanım da biliyor. Onun için her gün yeni bir slogan ortaya atıyor.
Önce ‘‘milli mutabakat hükümeti’’ dedi, tutmadı. Sonra ‘‘seçim hükümeti’’ dedi, yine tutmadı.
Anladığım kadarıyla Tansu Hanım'ın derdi, kıyısından köşesinden hükümete girebilmek.
Millet can derdinde, Tansu Hanım et derdinde...
Bu arada bir de kendini tutamayıp çok iddialı bir laf etti, ‘‘Biz altı ayda ekonomiyi düzeltiriz’’ dedi.
Bir televizyon programında bunu İlhan Kesici'ye sordular.
Kesici hiçbir şey söylemedi, sadece başını sallayarak uzun uzun güldü.
Paylaş