Paylaş
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel, görevinin sona ermesine on iki gün kala kendisini ziyaret eden heyetlere duygu dolu veda konuşmaları yapıyor.
Elli yıllık hizmet geçmişi olan bir devlet adamının sözleri, milyonlarca insanı da duygulandırıyor.
Batı'da bu tür vedalar duygusallıktan uzak bir havada gerçekleşir.
Oralarda başarılı hizmetlerin sonuçlanması coşkuyla kutlanır.
Hiç kuşkusuz bizdeki bu aşırı hüzün, bizim ‘‘Şarklı’’ karakterimizden kaynaklanıyor.
Hele Demirel'in önceki gün İzmir Ticaret Odası heyetini kabulünde yaptığı konuşmadaki şu cümlesi:
‘‘16 Mayıs'tan itibaren artık ben tarafsız değilim. Kendimi savunamaz durumdan kurtuluyorum. Eğer kendimi savunma ihtiyacı doğarsa bunu yapacağım. Bir süreden beri bunu yapamıyorum.’’
Demirel kendisini haklı haksız taşlayanlara bile konumu nedeniyle yanıt veremediğini, sabırla susmak zorunda kaldığını sözlerine ekliyor.
Gerçekten Demirel, yedi yıllık görev süresi içinde kendisine yöneltilen her türlü eleştiriye karşı elleri kolları bağlı kaldı.
Söylemek istediklerini yutkundu, hep içine attı.
Ben, Süleyman Bey'in böyle bir sıkıntısına 1999 yılında yaptığı Özbekistan gezisi sırasında tanık oldum.
* * *
Özbek Cumhurbaşkanı Kerimov'un verdiği yemekten sonra, isteğimiz üzerine gazeteci arkadaşlarla birlikte bizi kendisine ayrılan konukevinde kabul eden Süleyman Bey'le uzun bir söyleşi yapmıştık.
18 Mart seçimleri öncesiydi ve Türkiye'de ‘‘küskünler hareketi’’ sıkıntı yaratıyordu.
Liste dışında kalan bir grup milletvekili, bir yıl öne alınan seçimi yaptırmamak için Meclis'i toplantıya çağırmaya uğraşıyorlardı.
Hareketi, yasaklı olan Erbakan da destekliyor ve kendi durumunun düzeltilmesi koşuluyla FP'li milletvekillerini harekete katılmaları için zorluyordu.
Hareketin başarıya ulaşması, siyasi bir belirsizlik meydana getirecekti.
Bu nedenle bütün ülke endişeliydi.
İşte bu kargaşa dolu günlerde Çiller bir açıklama yaptı ve Demirel'e ağır bir suçlama yöneltti.
Çiller, küskünler hareketini Demirel'in desteklediğini iddia etti.
Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu iddiayı Demirel'e anımsattık ve neden yanıtlamadığını sorduk.
Demirel güldü...
* * *
Kısa bir sessizlikten sonra yavaş yavaş şunları söyledi:
‘‘Biz köylüyüz... Tarlayı ekeriz, sonra da bekleriz. Ekin önce yeşerir, sonra sararır. İşte o zaman da biz onu biçeriz. Bizim de konuşacağımız günler gelecek.’’
Bütün ısrarlarımıza rağmen bu konuda başka bir şey söylemedi ve konuyu değiştirdi.
Demirel'in İzmir Ticaret Odası heyetini kabulü sırasında söylediklerini okuyunca aklıma Özbekistan'da yaşadığımız bu olay geldi.
Demirel'in o gün bize söylediklerine göre ekini biçme günü 16 Mayıs saat 17.00'de başlıyor.
Çünkü o saatten itibaren Demirel'in tarafsızlığı nedeniyle susmak zorunluluğu sona eriyor.
7 yılda ekilen ekinler o kadar geniş bir alana yayıldı ve boy attı ki, bu bereketli hasadı kaldırmak yıllarca sürebilir.
Laf ustası olan Demirel kimbilir ne büyük bir keyifle bu hasadı kaldırır.
Kimbilir ne sözler bulur çıkarır.
Yapacağı çivilemelerle ‘‘Adamı anasından doğduğuna pişman eder’’.
O bereketli hasattan payını alacak olanların haberi olsun.
Paylaş