Paylaş
MURAT Demirel'den bir gazetecinin 1 milyon dolar alması iddiası kanıtlanmadığı sürece bir iftiradır.
Ancak...
Böyle bir iftiranın bizim camiadan birine yakıştırılması bile bizim açımızdan son derece üzücüdür.
Ne yazık ki son yıllarda toplumdaki çürüme hemen her kesimi kemiren bir kanser gibi yayılmıştır.
Gazetecilerin çıkar sağlamak için haber yazdıkları, hatta iş takibi yaptıkları suçlamaları uluorta ağızlarda dolaşmaktadır.
Bu yüzden hepimiz zaman zaman töhmet altında kalıyoruz.
Oysa ben çok iyi biliyorum ki, gazeteciler içinde bu pis işlere bulaşanların oranı toplumun öteki kesimlerine oranla çok daha azdır.
Ama gazetecilik göz önünde bir meslek olduğu, birçok insanın gazetecilere karşı kuyruk acısı bulunduğu için bizler bu tip iftiralarla sık sık karşı karşıya kalıyoruz.
Son olay da böyledir.
Yapılan suçlama konusunda elde bir belge, bir kanıt yoktur.
Ama buna rağmen senaryo eksiksiz yazılmış, suçlanan meslektaşımızın ismi planlı bir şekilde kulaklara üflenmiştir.
Böyle bir iftiraya muhatap olan gazeteci ne yapabilir?
Kendisini nasıl savunabilir?
Bu suçlamayı yapanlar eğer vicdanlarında bu insani duyguyu taşıyabilseler kanıtsız, belgesiz böyle bir iftira yapmaktan korkarlar.
* * *
Burada İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın da sorumlu davranmadığını özellikle vurgulamam gerekir.
Tantan, toplumun hayran olduğu ve çok güvendiği dürüst bir bakandır.
Türkiye'de pisliklerin üzerine korkusuzca gitmekte, bu nedenle de toplumun gözünde bir kahraman olarak her gün biraz daha yükselmektedir.
Hepimiz Tantan'ı bu kutsal savaşında canı gönülden destekliyoruz.
Ama bu olaydaki davranışını yanlış buluyorum.
Bir gazetecinin Murat Demirel'den 1 milyon dolar aldığı yolundaki duyum ilk kez ondan sızıyor.
Sonra bir kaynak tarafından aynı duyum Emin Çölaşan'a geliyor.
Emin, İçişleri Bakanı tarafından da doğrulanan böyle bir bilgiyi yazmakta sakınca görmüyor.
Aynı gün de bu iddiaya maruz kalan kişinin ismi kulaklara üfleniyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde soruşturmayla ilgili, bırakın kanıtlanmamış bilgileri, kanıtlanmış bilgiler bile sonuç alınmadan kamuoyuna duyurulmaz, basına sızdırılmaz.
Ya suçlamalar gerçek değilse...
O zaman bu alçakça iftiranın faturasını kim ödeyebilir?
Unutmayalım, Türkiye'de böyle haksız yere suçlanmış yüzlerce, binlerce, on binlerce mağdur insan vardır.
İnsanların onurlarıyla, haysiyetleriyle oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
* * *
Bütün bunlar neden bizim ülkemizde fütursuzca yapılıyor?
Çünkü son yıllardaki bireysel çürüme doruk noktaya çıktı da ondan.
Hem devlette, hem özel sektörde yapılan hırsızlıklar zeká belirtisi olarak kabul görür oldu.
Namussuz insanların yaptıkları yanlarına kár kalıyor.
Bu tipler kısa bir süre sonra toplumun en saygın insanları olarak yaşamlarını sürdürebiliyorlar.
İşte bugün bu yozlaşmanın faturasını toplum olarak ödüyoruz.
Dikkat edin, bir günümüz bile huzur içinde geçmiyor.
Her gün bir pislik, bir skandal patlıyor.
Toplumun ruh dengesi bu kadar pisliği, bu kadar sıra dışı olayı yaşamaya ne kadar tahammül edebilir.
Hiç kuşkusuz, hepimiz toplumun bağırsaklarının en kısa sürede temizlenmesini istiyoruz.
Ama masum insanların iftiralar atılarak onurlarının çiğnenmesine, yaşamlarının cehenneme döndürülmesine izin vermemeliyiz.
Paylaş