Paylaş
DÜNYA álem biliyor ki İran, ülkesinde uyguladığı çağdışı modeli başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman ülkelere ihraç etmek için büyük çaba harcıyor.
Türkiye'de sokaktaki vatandaş bile çok değerli Türk aydınlarının katledilişinde İran'ın parmağı olduğunu biliyor.
Ancak bunlar bugüne kadar kanıtlanamadığı için İran tarafından sürekli inkár ediliyor.
Hiç kuşkusuz İran bizim komşumuz ve biz bu ülkeyle yan yana yaşamak zorundayız.
Topraklarımızı alıp başka bir yere taşıyamayacağımıza göre, bu olguyu değiştirme olanağımız da yok.
O zaman yapmamız gereken, İran'la var olan koşullara göre bir strateji oluşturarak birlikte yaşamayı sürdürmek olmalı.
Gerginliklerin savaş boyutuna taşınması iki ülkenin de yararına olmaz.
Rahatsızlığımızı diyaloğu bozmadan İran'ın anladığı dilde seslendirebiliriz.
Somut deliller elde etmeden ve bunları kanıtlamadan komşu bir ülkeyi uluorta suçlamanın politik olmadığına inanıyorum.
* * *
Şunu da ciddi olarak hesaba katmalıyız.
İran bugün ılımlı reformistlerin iktidarına doğru ilerleyen bir süreç yaşıyor.
Türkiye'nin bu süreci hızlandıracak bir tutum sergileyerek reformistlere yardımcı olması hem kendi, hem de bölgenin çıkarınadır.
Ilımlılar, karşı karşıya kaldıkları çok güç koşulları aşıp İran'ı daha uygar bir çizgiye oturtmak için büyük çaba harcıyorlar.
Bütün dünyayla kavga eden molla rejimini etkisiz hale getirmek için ugraşıyorlar.
Ancak reformistler, İran'da tam olarak etkin değiller. Büyük olasılıkla da Türkiye'deki katliamların arkasında molla rejiminin kalıntıları var.
Üstelik mollalar sadece Türkiye'deki katliamları yönlendirmiyor, yıllardan beri PKK'lı teröristlere de kucak açıyorlar, onları barındırıyorlar.
Ve bunu hep inkár ediyorlar.
İran'daki molla rejiminin, Türkiye'nin gözlerinin içine baka baka nasıl yalan söylediğini ortaya koyan yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum.
* * *
Yıl 1993... Türkiye, PKK terörüyle amansız bir savaş içinde.
Irak sınırını denetim altına almaya çalışan Türkiye, bir de İran topraklarından gerçekleştirilen sızmalarla uğraşmak zorunda kalıyor.
Türkiye rahatsız ve teröristleri barındırmaması için İran'ı sık sık uyarıyor.
Ama mollalar her zaman olduğu gibi her şeyi inkár ediyorlar.
Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, koltuğunun altında kalın bir dosyayla İran'a gidiyor.
Dışişleri Bakanı Velayeti'yle yaptığı görüşmede Türkiye'nin rahatsızlığını dile getiriyor ve bir sürü kanıtı içeren dosyayı veriyor.
Velayeti, Çetin'in gözlerinin içine baka baka şunları söylüyor:
‘‘Bizde PKK'lı yok. Kamp da yok. Siz bana mı inanıyorsunuz, yoksa teröriste mi?’’
Çetin, İran Dışişleri Bakanı'na ‘‘Size hiçbir şey söylemeyeceğim, ama bir fıkra anlatacağım’’ diyor ve anlatmaya başlıyor:
Nasreddin Hoca'nın komşusunun eşeği kaybolmuş. Mahalleli eşeğin Nasreddin Hoca'nın ahırında olduğunu söylemiş. Bunun üzerine adam, Hoca'nın kapısını çalmış:
- Hoca, benim eşek senin ahırdaymış.
Hoca kızmış:
- Kim demiş?.. Benim ahırda eşek meşek yok.
Ancak tam o sırada eşek anırmaya başlamış.
Bunun üzerine komşusu, Hoca'ya sitem etmiş:
- Ayıp Hoca ayıp, utanmadan bir de yalan söylüyorsun.
Zor durumda kalan Hoca, hiç bozuntuya vermeden şöyle demiş:
- Sen bana mı inanıyorsun, yoksa eşeğe mi?
Paylaş