Paylaş
Cape Canaverel
AMERİKA'daki son durağımız, Orlando'nun Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük ama adı tüm dünyada bilinen bu kasabası oldu.
Cape Canaverel'in tanınmasının nedeni, buradaki Kennedy Uzay Merkezi.
Merkez çok büyük bir alanı kaplıyor.
35 kilometre uzunluğunda, 16 kilometre genişliğinde koca bir park.
Park diyorum, çünkü uzay merkezi kurulurken buranın doğal yapısı aynen korunmuş.
Yabani bitkileri, hayvanları, hatta timsahlarıyla...
Bizi gezdiren görevli eğer 1.5 metreden küçük bir timsahla karşılaşırsak hiç önemsemememizi, ama 1.5 metreden büyüğü tarafından kovalanırsak sakın düz kaçmamamızı, sürekli zikzak yapmamızı öğütledi.
Timsahın elinden ancak böyle kurtulunabilirmiş.
Öğrendiğimize göre, merkez için bu dev parkın sadece yüzde beşi kullanılıyor.
Uzaya ilk füze 1958'de, ilk insanlı roket 1961'de bu merkezden gönderilmiş.
1950'li yılların sonuna doğru Sovyetler, uzay yarışında Amerikalıları geride bırakınca tüm ulusun morali bozulmuş.
Amerikalılar öne geçebilmek için 1960'ta kendilerine çok büyük bir hedef koymuşlar: ‘‘Ay'a gitmek.’’
Halk, Apollo adı verilen bu projenin başarılı olabileceğine inanmamış.
Başkan Kennedy, toplumun projeye inanması için 1961 yılında bir konuşma yapmış:
‘‘Bu kararın üzerinde ısrarla durursak Ay'a tek bir insan değil, bütün bir ulus gidecektir. Hepimiz onu oraya indirmek için çalışmalıyız.’’
* * *
Başkanın belleklerden silinmeyen bu sözleri, Apollo projesi için büyük bir itici güç olmuş ve Ay'a insan gönderme mucizesi 8 yıl sonra gerçekleşmiş.
Ne yazık ki genç yaşında suikasta kurban giden Kennedy bu mutlu olayı görememiş.
Ama Amerika, onları uzay yarışında yüreklendiren başkanlarını unutmayarak Ay'a giden roketin atıldığı uzay üssüne onun adını vermişler.
Uzay merkezini gezerken hemen her köşede Başkan Kennedy'ye duyulan minnetin izleri görülüyor.
Merkezde ilk gördüğümüz, uzay istasyonu için hazırlanan özel kabinler oldu.
Yakında uzaya fırlatılacak olan yeni bölümler, uzay istasyonuyla kenetlendiği zaman astronotlar için daha geniş yaşama olanakları sağlayacak.
Banyoları, tuvaletleri, yatak odaları birer küçük dolap kadar. Çalışacakları mekánlar 6 metreye 2.5 metre boyutlarında.
Yerçekimi olmadığı için astronotlar uzayda yüzer gibi hareket edebiliyorlar, dikey veya yatay olarak uyku tulumlarının içine girip kendilerini bağlamadan yatamıyorlar.
Uyuduktan sonra kolları havaya kalkıyor ve uyanıncaya kadar öylece kalıyor.
Her şey havaya uçtuğu için günlük ihtiyaçlarını ancak gördükleri özel eğitim sayesinde giderebiliyorlar.
Onlar hem fiziken, hem de ruhen çok güçlü birer insan olarak yetiştiriliyorlar.
* * *
Uzay üssünde roketlerin ve uzay mekiğinin fırlatıldığı dev rampaları gördük.
Ay'ın yörüngesine ilk giren ve ayın çok yakınına kadar sokulan Apollo 8'in fırlatılışını, aynı kontrol odasında aynen canlandırılarak izledik.
Her şey 1968'de yaşanan o tarihi gün gibi etkileyici ve heyecan vericiydi.
Bir başka salonda, Apollo 11'in Ay'a inişinin kocaman bir sahnede gerçeğe uygun bir biçimde canlandırılışını büyük bir heyecanla seyrettik.
Ay örümceği, salonun tavanından Ay yüzeyi gibi dekore edilmiş sahneye indiriliverdi.
Sonra Astronot Neil Armstrong sahnede beliriverdi.
Çok çarpıcı bir sahneydi. Sanki o tarihi olayı Ay'da izlemiş gibi oluyor insan.
Uzaya insan, istasyon için kabinler ya da uydular taşıyan dev roketlerin, uzay mekiğinin birebir aynısı ‘‘Roket Parkı’’nda yan yana sergileniyor.
Kennedy Uzay Merkezi her yönüyle insanı etkiliyor.
Merkezde binlerce insan, uzayın daha da derinliklerine ulaşmak için olağanüstü bir çalışma içindeler.
Bu çalışmaları görünce gerçekten Boeing'in uzay projelerinde çalışan uzmanlarının sözüne katılmadan edemiyor insan:
‘‘Bizim için uzayın sonu yoktur.’’
Paylaş