Paylaş
MÜŞFİK Kenter'in kahramanından daha iyi canlandırdığı Oğuz Aral'ın yaşamından küçücük bir kesit olan ‘‘Huysuz İhtiyar’’ı izlerken anlatılması güç duygular içine sürüklendim.
Oğuz Aral ustayı Babıáli denen cadı kazanında çok geç tanıdığıma yandım.
Aslında tanımak derken bir arada olmak, konuşmak, oturup birkaç kadeh parlatmak, mesleğin binbir cilvesi üzerine dertleşmekten söz ediyorum.
Yoksa Oğuz Aral'ı yıllardan beri tanırım. Onun beni tanımadığı dönemlerden bu yana...
Ben Babıáli'nin sert fırtınalarına karşı tutunmaya çalışan genç bir gazeteciyken o çok ünlü bir karikatür çizeriydi.
Rahmetli kardeşi Tekin Aral'la, büyük gazeteleri bile kıskandıracak tiraj patlaması yapan mizah dergilerinin yaratıcısıydı.
Yıllarca birbirimizi tanımadan Babıáli'de ayrı ayrı cephelerde boğuştuk.
Sonunda bizim yokuşun en büyük kompartımanında, Hürriyet'te bir araya geldik.
Daha ilk günlerde onun, o haşin görünümlü ‘‘Huysuz İhtiyar’’ın incecik bir yüreği olduğunu fark ettim.
Onun belli etmemek için kendini zorlamasına rağmen o sınırsız sevecenliğini keşfettim.
‘‘Huysuz İhtiyar’’ı izlerken işte bu düşünceler kafamın içinde dolanıp durdu.
Müşfik Kenter sahnede Oğuz Aral'ı Oğuz Aral'dan daha iyi canlandırıyordu.
Ses tonuyla, mimikleriyle, yürüyüşüyle, oturup kalkmasıyla ve yüreğinin inceliğini gizleyen yüzündeki o huysuzluk maskesiyle.
* * *
Müşfik Kenter'i daha fazla anlatmak istemiyorum. Yalnız şunu söylemem yeterli olur sanıyorum.
Ben Müşfik Kenter'i izlemeye hiçbir zaman doyamadım.
Gelelim ‘‘Huysuz İhtiyar’’a...
Bizim Halit Çapın'ın çok sevdiğim bir yorumu vardır. Şöyle der:
‘‘Bir adam sokaktan gelmediyse, sokağı bilmiyorsa onun yazdıklarının, çizdiklerinin tadı tuzu olmaz. Babıáli'nin bütün yazarlarına, çizerlerine bak, sokaktan gelenler başkadır.’’
Oğuz Aral da öyle. Sokağın taaa göbeğinden kopup gelmiş.
Ülkesini biliyor, halkını tanıyor, yaşamın kurallarını özümsemiş...
Sokaktan öğrendiğini, kültüründe, sanatında oya gibi işliyor ve muhteşem bir felsefe yaratıyor.
O ayakları yere basan, o insan kokan, o sevgiyle dolu felsefe, yapıtlarının her çizgisine, her satırına yansıyor.
Yaşamından küçücük bir kesit olan ‘‘Huysuz İhtiyar’’ oyunu Oğuz Aral'ın Hürriyet'te her hafta yazdığı yazılardan doğmuş.
O tadına doyulmayan yazılar bir Babıáli emekçisinin yaşam birikiminden süzülüp çıkmıştır.
Yaşam insanlara çok şeyler öğretir, hele bu yaşamın büyük bölümü Babıáli denen arenada bir ölüm kalım savaşı olarak geçmişse.
* * *
İstanbul'dan bıkıp Silivri'deki yazlığına sığınan sanatçının, bahçesinde doğum yapan köpek ile 6 yavrusunu sahiplenmesi...
Öfkeli adamı oynayıp onlara çocukları gibi bakması...
Gece yarısı evine giren hırsızın önce karnını doyurması, sonra da yükte hafif pahada ağır bir şey bulamadığı için acıyıp cebine para koyması...
Sitenin tamircisinin küçük oğlunu mutlu etmek için veledin akıl almaz kaprislerine boyun eğmesi...
İnsanlardan kaçıp sığındığı çevredeki insanları bu kadar sevmesi...
Bütün bunlar oyunda o kadar tadına doyulmaz, o kadar sıradan olaylarmış gibi anlatılıyor ki...
Tam bir bilge işi...
Biliyorum ‘‘Huysuz İhtiyar’’ı, Oğuz Aral'ı ve özellikle de Müşfik Kenter'i hiç anlatamadım.
İnanın bunu becerebilmek o kadar kolay değil.
‘‘Huysuz İhtiyar’’ı seyredin, bana hak vereceksiniz.
Paylaş