Paylaş
Ekonomik kriz insanları boğuyor. Herkes çektiği geçim sıkıntısını bile unutmuş, geleceğinin derdine düşmüş.
Dar gelirli insanlar büyük bir ruh çöküntüsü içindeler. Çocuklarının ne olacağını kara kara düşünüyorlar.
İşsizlik bir çığ gibi önüne çıkanı yutup götürüyor.
Esnaf, çiftçi perişan.
Orta boy işletmeci, üretici ne yapacağını bilmiyor. İflaslar birbirini kovalıyor.
Büyük firmalar ise önlerini göremedikleri için hızla küçülüyorlar.
Ülke bir felaketi yaşıyor. Herkes kendi canını kurtarma peşinde.
Bu felaketten ülkeyi çıkarmak isteyen insanlar var. Çırpınıp duruyorlar.
Kendi çıkarlarının bozulmasını istemeyenler ise bu insanlara çelme takmak için uğraşıyor.
Örneğin Bayındırlık Bakanı kendi elinde toplanan siyasal erkin azalmaması için Devlet İhaleleri Kanunu'ndaki değişiklikleri engelliyor.
Bakanlığının ihalelerdeki güç ve yetkilerini devretmek istemiyor.
Bayındırlık Bakanı'nın derdi siyasi rant gücünü yitirmemek.
* * *
Ulaştırmna Bakanı da öyle...
O da THY ve Türk Telekom'daki gücünü kaçırmamak için işi sürekli yokuşa sürüyor.
Bakanın tutumu yüzünden bu iki kurumun özelleştirilmesi gecikiyor. Oysa bunalımdan çıkılması için bu iki kurumun hızla özelleştirilmesi gerekiyor.
Ama bakan elindeki bu gücü bir türlü bırakmak istemiyor.
Çünkü biliyor ki siyasi erk olarak iki kurum da kendisi için vazgeçilmez.
Ulaştırma Bakanı'nı ülkenin içinde bulunduğu durumdan çok bu iki kurum üzerindeki gücü ilgilendiriyor.
THY bu bakanımız sayesinde uzun zamandan beri bilet fiyatlarına zam yapamıyor.
Bu nedenle de varlıklı uçak yolcusu uçağa hiçbir zaman binemeyen yoksul insanların vergileriyle ucuz uçuyor.
Telekom'un özelleştirilmesi zaten çok gecikti. Bir zamanlar altın değerinde olan bu kurumu satın almak için pek talip yok.
Kurumun fiyatı da inanılmaz bir şekilde düştü.
Ulaştırma Bakanı'mız ise bu gerçekleri bir türlü görmek istemiyor ve hala işi yokuşa sürüyor.
* * *
Tarım Bakanı da bir başka alem.
Ülke batmış, o hala çiftçilerden oy toplama hesapları yapıyor.
Dürüstlüğüne toz kondurmayacağımız Sadettin Tantan ise ülkenin içinde bulunduğu duyarlılığı hiç dikkate almadan İçişleri Bakanı gibi değil de, ekipler amiri gibi hareket etmeyi yeğliyor.
Türkiye'nin kalbi olan kentte vali ile emniyet müdürü arasındaki gerginliği bir türlü engelemiyor.
Hatta iddialar doğruysa teşvik ediyor.
Rüşvet, yolsuzluk ve terör konusunda hiçbir zaman net konuşmuyor.
Her konuşması bir bilmece. Ağzında hiçbirimizin anlamadığı bir şeyler geveliyor.
Bu üslubu bir takım insanların, kurumların, konuların üzerinde anlamsız soru işaretleri yaratıyor.
Polis işi gücü bırakıyor yüce değerler için savaşım veren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ni basıyor ve bu dernek hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.
Refahyol Hükümeti zamanında bile polis böyle bir cüret içinde olmamıştı.
Herkes aklını başına toplamak, sorumluluğunun bilincinde hareket etmek zorunda.
Yoksa bu felaketin altından daha uzun süre kalkamayız.
Yazık olur bu ülkeye.
Paylaş