Paylaş
28 Mart 2001 Çarşamba... Süleyman Demirel'in Güniz Sokak'taki siyasi dergáhında açık ziyaret günü...
Yurdun her tarafından kopup gelen tam 163 kişinin ağızlarından alev fışkırıyor.
Dergáhın sahibi, büyük bir sabır ve hoşgörüyle insanların bu ateşini söndürmeye çabalıyor.
Çocuğu, genci, yaşlısı herkesin bir noktada odaklaşan isteği aynı:
- Baba ne zaman ineceksin? Memleket yanıyor. Önümüzü göremiyoruz. Bize bir umut ver. Kentimize, kasabamıza, köyümüze müjdeyle gidelim...
- Efendim, moralimiz bozuk. Yanımda 1500 kişi çalıştırıyorum. 500 işçiyi çıkarmak zorundayım. İçim yanıyor, ama başka çarem yok.
- Beyefendi bu işin sonu yok. Bunu ancak siz düzeltirsiniz.
Orta yaşlı biri herkesin sesini bastırıyor:
‘‘Sen he de gidelim partinin tabelasını asalım. Sen gerisine karışma. Biz dağı taşı dolaşır, memleketi ayağa kaldırırız. Yeter ki sen he de...’’
Demirel sakin, hem bu coşkulu insanları hayal kırıklığına uğratmamak, hem de heyecana kapılıp bir umut sözü vermemek için büyük gayret harcıyor.
‘‘Bilirim... Bilirim... Sizin ne büyük özverilerde bulunacağınızı çok iyi bilirim. Mesajınızı aldım. Ama sabırlı olun’’ diyor.
Ama insanlar Demirel'i zorluyor:
‘‘Sen babamızsın. Ülkenin sana ihtiyacı var. Görevden kaçmaya hakkın yok. Bıçak kemiğe dayandı artık.’’
* * *
Demirel isyan halindeki insanları yatıştırmaya çalışıyor:
‘‘İşçi çıkarma meselesi benim içimdeki yağları çözüyor. Bu çok fena. Biraz sabırlı olun. Türkiye batmaz. Biliyorum, sabırlı olmak kolay değil.’’
Sonra şu fıkrayı anlatıyor:
‘‘Erzurumlu Eyüp yoksul bir adam. Başını sokacak bir ev yapmak için kerpiç kesmiş. Kurusun diye beklerken yağmur yağmış, kerpiçleri eritip götürmüş. Eyüp bir daha kesmiş, yine yağmur yağmış, yine kerpiçler akıp gitmiş. Bir daha kesmiş, yine yağmur, kerpiç merpiç kalmamış orta yerde.
Eyüp'ün sabrı taşmış, ellerini göğe kaldırmış Ey yüce Tanrım, demiş. Sen beni Eyüp peygamberle karıştırdın herhalde. Ben Hazreti Eyüp değilim, ben Erzurumlu Eyüp'üm.’’
Çıkan grubun yerine bir başkası giriyor odaya. Dergáh yine tıklım tıklım.
Yine aynı yakınmalar, yine aynı feryatlar, yine aynı istekler...
Demirel onların da ateşini almaya çabalıyor.
Sonra onlar çıkıyor, bir başka grup giriyor içeri.
* * *
Açık ziyaret süresi 11.00 ile 13.30 arası tam iki buçuk saat sürüyor.
Öğleden sonra başka kabuller var. Ağırlık, yabancı misyon temsilcilerinde.
Sabahki halka açık bu ziyareti baştan sona izledim. Not tutmaktan parmaklarım koptu. Bunların pek azını bu köşeye sığdırabiliyorum.
Ama sanırım, bu kadarı bile ülkenin içinde bulunduğu durumu, halkın sıkıntılarını anlatmaya yeter.
Ziyaret sona erdiği ve dergáh boşaldığı zaman Demirel'e soruyorum:
‘‘İtiraf edeyim ki bu trafik benim başımı döndürdü. Siz her gün buna nasıl dayanıyorsunuz?’’
Gülüyor, ‘‘Benim işim bu. Ben politikayı hep halkla yapıp geldim. Bunlar beni yormuyor, aksine dinlendiriyor’’ diyor.
İçinde bulunduğumuz olağanüstü günlerde Demirel'in işi çok daha zor; çünkü yurdun dört bir yanından gelen insanlar dergáha kürek kürek ateş taşıyorlar.
Güniz Sokak, cehennem gibi...
Paylaş