Paylaş
Atina Konser Salonu'nda Mozart'ı dinliyoruz. Dev sahnedeki Salzburg Oda Orkestrası ülkelerinin yetiştirdiği bu dehanın yapıtlarını mükemmel seslendiriyorlar.
Gerçi Mozart'ın müziği her mekánda dinlenir ama ben yine de bu nefis salonu biraz anlatmak istiyorum.
Yunanlılar bu salonu Avrupa Birliği'ne girdikten sonra yapmışlar. Parayı da oradan almışlar.
Modern, aydınlık, pırıl pırıl bir salon... Bekleme alanları koltukları, masaları, şık büfeleri ile rahat ve geniş...
Yaklaşık 5 bin kişilik. Her tarafı lambri kaplı. Koltuklar rahat.
Akustik, aydınlatma kusursuz.
Salonun sahnesi dünyanın en kalabalık orkestralarının bile rahat rahat yerleşeceği kadar büyük.
Bu büyüklük insanın ufkunu sonsuza kadar uzatan evrensel müziğin bu özelliğine tam olarak uyuyor.
Salona ilk girişte bu devasalık insanı etkiliyor.
Konser arasında bekleme salonlarına çıktığınız zaman bir başka güzellikle karşılaşıyorsunuz.
Önceden ayırtılmış, üzerlerinde numaralar olan masalar, verilen siparişlerle donatılmış.
Masa ayırtanlar hemen oturup içkilerini yudumlamaya, sandviç, kanepe ve pastalarını yemeye başlıyorlar.
Smokinli garsonlar masaların arasında dolaşarak ek siparişleri anında karşılıyor.
* * *
Salondaki büfeler çok zengin ve şık.
Biradan şampanyaya kadar her türlü içki ile yiyecek satılıyor.
Bunları gıpta ederek izlerken bizim konser salonumuz Cemal Reşit Rey'i anımsamadan edemiyorum.
Biliyorsunuz Cemal Reşit Rey'de içki satışı yasak.
Çağdan kopuklukla, çağın bir parçası olma arasındaki uçurum bu kez de Atina'da çıkıyor karşınıza.
Hadi Cemal Reşit Rey'i geçelim.
Oraya yapılacak bir şey yok.
Çünkü o salon çağın çok gerisinde kalan kafalar tarafından yönetiliyor.
‘‘Bu, Türkiye'nin bir talihsizliğidir’’ diyelim.
Dileriz Avrupa Birliği'ne aday olan Türkiye bu kafaları siyasetten bir an önce siler.
Ama Atina Konser Salonu'nun şıklığını, güzelliğini görünce insan esas Atatürk Kültür Mezkezi için hayıflanıyor.
Yalnız İstanbul'un değil, Türkiye'nin en büyük kültür merkezinin hali bugün içler acısıdır.
AKM parasızlıktan sapır sapır dökülüyor.
Dünyaca ünlü pek çok sanatçımız o salaşlık içinde sanatlarını icra etmek zorunda kalıyorlar.
* * *
Arabesk müziğe, o dünyaya trilyonlar akıtan Türkiye operanın, balenin, klasik müziğin sahnelenip seslendirildiği kültür merkezine yeterli ödeneği ayıramıyor.
Ülkenin en büyük kültür merkezi, zifiri karanlıklar içinde, pislik içinde...
Toplum olarak bu ayıptan kurtulmalıyız.
Devletin olanakları kısıtlı. Kültür Bakanlığı küçücük bütçesiyle ne yazık ki her yere yetişemiyor.
O zaman geriye sanatseverlerin katkılarını harekete geçirmek kalıyor.
Baştan sona dökülen, artık bir kültür mezkezi denmeye utanılacak hale gelen AKM'yi kurtarmak için bir vakıf kurulabilir.
Vakıf kurulduktan sonra binayı derleyip toparlamak ve İstanbul'a yaraşır bir kültür merkezi haline getirmek olanağı doğar.
Sanatı yüceltmek, geniş kitlelere ulaştırmak, sanat mekanlarını güzelleştirmekten, çağa uygun hale getirmekten geçer.
Atatürk Kültür Merkezi'ni ayağa kaldırmak her sanatsever için kutsal bir görev olmalıdır.
Paylaş