Paylaş
MERAL Akşener tetikçilik yapmanın faturasını ödeyebilmek için zor günler geçiriyor.
Mahkûm olduğu tazminatları ödeyebilmek için aldığı banka kredileri borcunu karşılamayınca maaşına haciz kondu Akşener'in.
Sırada sonuçlanmak üzeri olan davalar da var. Bunlardan da mahkûmiyet kararı çıkması hemen hemen kesin.
Meral Hanım çok büyük paralar ödemek zorunda kalacak.
Anlaşıldığı kadarıyla Akşener'in bu tazminatları ödeyecek parası yok.
Bu nedenle de kredi bulabilmek için banka banka dolaşıyor.
Zor durumda kalan Akşener, DYP'ye başvurup bu tazminatları partinin ödemesini istiyor ama bu arzusu kibarca reddediliyor.
Kendisine, bu tazminatların kişisel olduğu belirtilerek partiyi bağlamayacağı yanıtı veriliyor.
Yani DYP, Akşener'in parti politikası uğruna bu tazminatları ödemek zorunda kaldığını kabul etmiyor.
Daha doğrusu ‘‘Ne yapalım, tetikçilik yapmasaydın’’ diye partinin kapıları eski genel başkan yardımcısının suratına kapatılıyor.
* * *
Dünya böyledir işte...
Tetikçiler kullanılır, işleri bitince de bir kenara fırlatılırlar.
Bir zamanlar Çiller Ailesi'nin ayrılmaz parçasıydı Akşener.
Ama köprülerin altından çok sular aktı. Koşullar değişti.
O artık Çiller Ailesi için önemli biri değil.
Meral Hanım, o dönemde siyasi emek harcamadan önce milletvekilliği, sonra bakanlık koltuğuna oturmanın bedelini ödedi.
Bunun için her türlü tetikçiliği yaptı.
Gece yarısı genel müdürlüğe baskın yaptı, işadamlarını, gazetecileri tehdit etti. İnsanların anayasal haklarını çiğneyerek gizlice banda alınan özel konuşmaları açıkladı.
Çiller Ailesi'nin her türlü emrini ilerde başını belaya sokup sokmayacağını incelemeden yerine getirdi.
Bugün bunların faturasını ödüyor.
Dileriz Akşener'in bu dramatik durumu bütün politikacılara ibret olur.
* * *
Akşener dramını burada noktalayalım ve önceki akşam başımızdan geçen garip bir olayı anlatalım.
Arkadaşlarla Bakırköy'de bir lokantada yemek yiyorduk.
Sivil giysili biri masamıza geldi, asayiş şubesinden olduğunu, denetim yapacağını, kimliklerimizi göstermemizi istedi.
Baktık girişte biri telsizli sivil iki kişi daha bekliyor.
Durumun normal olmadığını anlamamıza rağmen bir tatsızlık çıkmasın diye kimliklerimizi gösterdik.
Kimlik denetimi yapan sivil polis, gazeteci olduğumuzu anlayınca işi kısa kesip bazı gerekçeler ileri sürdü.
‘‘Ne yapalım... Emir işte... Bazen çok önemli kişileri böyle yakalıyoruz’’ filan diye lafları ağzında geveleyerek yanımızdan ayrıldı.
Öteki masaları da laf olsun diye dolaşıp keyfi denetimi bitirdi.
Kapıda bekleyen polise, dünyanın hiçbir ülkesinde böyle saçma bir denetim uygulaması görmediğimizi söyledik.
O da arkadaşı gibi ‘‘Haklısınız, ama ne yapalım emir’’ diye geveledi.
Uyduruk denetim bitince içeriye girip bir masaya oturdular.
Bir süre lokanta sahibiyle konuştular, sonra yemek yiyip ayrıldılar. Görebildiğimiz kadarıyla yandaki lokantalara da girmediler.
Belli ki denetim, üç polisin keyfi operasyonuydu ve avanta toplamayı amaçlıyordu.
Polisin adını karalayan ve insanları huzursuz eden böyle yakışıksız hareketlerin mide bulandırıcı olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Pislikler işte böyle yeşerip, dal budak sarıyor.
İçişleri Bakanı'na, İstanbul Emniyet Müdürü'ne arkadaşlarımla birlikte tanık olduğumuz bu olayı sunuyorum.
İlgilenmeye değer bulurlar mı bilemem.
Paylaş