Paylaş
Sonuçlar geldiği zaman Çankaya'da büyük bir üzüntü yaşandı.
Demirel ve kurmayları kısa bir değerlendirmeden sonra sonucun kendilerini bağlamadığı, bunun hükümetin sorunu olduğu kararına vardılar.
Aynı saatlerde Köşk'ün trafiği de birden hızlandı.
Telefona sarılan üzüntülerini bildiriyordu.
Ancak Cumhurbaşkanı rahattı ve arkadaşlarını teselli ediyordu:
‘‘Üzülecek bir durum yok. Meclis'te cumhurbaşkanlığı oylanmadı ki. Hükümetin getirdiği Anayasa değişikliği oylandı. Bunu ben istemedim. Bu iş hükümetin sorunudur.’’
Yakınlarının bu sözlere rağmen kendisi gibi rahatlamadığını anlayan Demirel, sözlerini şöyle sürdürüyordu:
‘‘Bırakın biraz da evimize dönelim. Bu iş nasıl olsa bir gün bitecekti. Biz bir şey istemeden böyle onurluca bitmesi iyidir.’’
Ancak Demirel bazı gezilerini de iptal etmek gereğini duyuyor.
Özellikle yurtdışı gezileri ile gelen ısrarlara ise ‘‘Meclis sözünü söyledi. İki ayı kalmış bir insan olarak bazı tasurruflarda bulunmayı doğru bulmam. Onun için gezilerimi iptal ediyorum’’ yanıtını verdi.
Çankaya'daki bu hava Demirel'in ikinci oylamadan pek fazla bir şey beklemediğini ortaya koyuyor.
Ama politika bu, belli olmaz 24 saatte bile çok şeyler değişebilir.
* * *
‘‘5 artı 5’’in yani ‘‘Demirel formülü’’nün fiyasko ile sonuçlanmasının nedenlerini irdeleyecek olursak şöyle bir sıralama yapılabilir:
Ecevit'in Demirel'in görev süresinin uzatılması konusundaki ısrarını dayatma noktasına kadar getirmesi...
Demirel'in hiç gerek yokken yaptığı ve kamuoyunda ‘‘Tehdit’’ olarak algılanan konuşmaları...
Yılmaz ile Bahçeli'nin ‘‘İki ileri bir geri’’ diye nitelenebilecek sözleri...
Ve ‘‘Demirel formülü’’nün Fazilet Partisi ile milletvekillerine sunulan iki rüşvet maddesiyle ambalajlanması...
Alınan sonuç Ecevit'i, Yılmaz'ı, Bahçeli'yi hatta Çiller'i bile yıprattı.
İmzalarının arkasında durmayan milletvekillerinin tutumları ise ciddi bir tutarsızlıktır.
Lidere hoş görünmek için gizli oylamada çark etmeleri etik açıdan kabul edilemez.
Bu onurlu bir davranış değildir.
* * *
Şimdi, Türkiye'yi krize sürükleyen olayın nedenlerini biraz açalım.
Ecevit içtenlikle Demirel'in görev süresinin uzatılmasının ülke çıkarına olduğuna inanıyordu. Bunun için ‘‘Demirel formülünü’’ ortaya attı.
Bunu öylesine ısrarla savundu ki, ‘‘Önerim kabul edilmezse siyasi istikrar bozulur, hükümetin uyumunda sorunlar çıkar’’ mesajlarıyla işi dayatma havasına soktu.
Demirel gibi deneyimli, ince hesaplar yaparak sözlerini kullanan bir politikacının bazı duyarlı kesimlerce tehdit olarak algılanacak konuşmalar yapması şaşırtıcıydı.
‘‘Milletvekilleri imzalarının arkasında durmalıdırlar... Güniz Sokağa inerim ama oraya sığmam... Bahçeyle, tavukla uğraşmam... Kimse merak etmesin ben yapacak iş bulurum...’’ türünden sözler, olumlu oy vermeyi kafasına koymuş milletvekilleri tarafından bile tepkiyle karşılandı.
Yılmaz ve Bahçeli'nin tutumlarına gelince...
Her iki politikacı bir yandan bu formülü destekleyen konuşmalar yaptılar, bir yandan da partilerinin ret oyu verme eğilimindeki milletvekillerine yeşil ışık sayılacak mesajlar verdiler.
Ve son olarak Meclis'e sunulan o saçma sapan paket.
69 Fazilet'i tatmin etmedi, 86 ise milletvekillerini seçmeni karşısında zor durumda bıraktı.
Yani rüşvetle ambalajlanan paket ters tepti.
Dileriz içine bile bile düştüğümüz kriz çabuk atlatılır.
Paylaş