Paylaş
DÜN yaşadığımız dramatik olaylarda televizyon ekranlarına yansıyan görüntülerden bazıları çok düşündürücüydü.
Operasyonun başlatıldığını duyan mahkûm yakınları cezaevlerinin önüne birikmiş, endişeyle içerden gelecek haberleri bekliyorlardı.
Kolay değil, içerde suçlu veya suçsuz onların canları kadar sevdiği insanlar vardı.
O sırada müdahelede yaralılar olabileceği düşünülerek çağrılan cankurtaranlar cezaevlerine gelmeye başladı.
Ancak bazı mahkûm yakınlarının cankurtaranların önüne atlayıp araçların içeri girmesini engellemeye çalıştıkları görüldü.
Hele bazı anneler cankurtaranları durdurabilmek için kendilerini araçların altına attılar.
Az daha eziliyorlardı.
Düşünün bu anneler çocuklarının içerden çıkarılıp hastaneye götürülmelerini engellemek istiyorlardı.
Onların tedavi altına alınıp hayata döndürülmelerine karşı çıkıyorlardı.
Yani ölüm orucundaki evlatlarının ölmesi için onlar da eylem yapıyorlardı.
Bu mantığı anlamak olanaksız.
Eylemin başarıya ulaşması için çocuğunun ölmesini göze alabilen bir anne düşünemiyor insan.
Tüyler ürpertici bir durum.
* * *
Çocuğunun ölümünü isteyecek kadar aklını, mantığını yitirmiş bu insanların çıldırmış olmaları gerekir.
Belli ki gözleri canlarından çok sevdikleri çocuklarını bile görmüyor.
Yeter ki örgütün eylemi başarıya ulaşsın.
Bunlar gerçek anneler miydi bilemiyorum.
Gerçek anneler olmamalarını diliyorum.
Bu insanların beyinlerini böylesine yıkayabilen bir örgütün her şeyi yapabileceği kesin.
Oysa mahkûm yakınlarına binlerce kez eylemlerin sona erdirilmesi için yardımcı olmaları konusunda çağrıda bulunuldu.
Eğer sağduyu egemen olabilseydi işler bu noktaya gelmez, en azından bu ölümler olmazdı.
Ölüm hangi sorunu çözebilir?
Çağımızda böyle bir yöntem büyük bir ilkellik değil mi?
Ama dünkü olaylar sırasında mahkûm yakınlarının tam bir militan gibi hareket ettiklerine tanık olduk.
* * *
Bir de eğer hükümet ölüm oruçlarına başlandığı zaman aynı duyarlılık içinde hareket etseydi olaylar bu üzücü noktaya gelmeyebilirdi.
Doğrusu son günlerde gerek Başbakan, gerek Adalet Bakanı kimsenin canına zarar gelmemesi için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar.
Ama iş çığrından çıkmış, eylemin kontrolü mahkûmların elinden kaçmıştı.
Eylemcilerle daha önce diyalog kurulabilseydi, istekler kabul edilebilir boyutlardayken sorun çözülebilirdi.
Kritik günlere gelindiği zaman hükümet ileri sürülen koşulların daha fazlasını kabul etmesine rağmen mahkûmları ikna edemedi.
Arabulucular da etkili olamadı ve devreden çıkmak zorunda kaldılar.
Çünkü kontrol tamamen dışardaki örgüt yöneticilerine geçmişti.
Terör olaylarına karışıp çeşitli suçlardan mahkûm olan ve bugün ölüme yatan gepegenç insanlara da üzülmemek elde değil.
Onların hiçbiri analarından terörist doğmadı.
Hepsi çeşitli nedenlerle terör örgütlerinin ağına düştü.
Beyinleri yıkanıp ellerine silah verildi ve suç işlemek üzere görevlendirildi.
Bunlardan bazıları bu eylemde ölmek için görevlendirildiler.
Yapılan operasyon onları kurtarmaya yönelikti.
Ama işin garibi bu mahkûmların anneleri onları kurtarmak için cezaevlerine getirilen cankurtaranların önlerine yatıyorlardı.
Kötü niyetli bir sürü insan bu mahkûmlar ölsün diye her şeyi yaptılar.
Operasyondan başka çare kalmamıştı.
Paylaş