Paylaş
Biz toplum olarak nedense her işi çığırından çıkarmaya, yozlaştırmaya bayılırız.
Hiçbir konuyu tadında bırakmayı beceremeyiz.
Cumhurbaşkanı seçimi de öyle.
İktidardaki 3 parti, cumhurbaşkanlığı süresini 5 yıla indirip iki dönem seçilmeyi getiren Anayasa değişikliği üzerinde anlaştı ve bunu kamuoyuna açıkladı.
Demirel'in yeniden cumhurbaşkanlığına seçilmesine olanak verecek bu değişiklik, bazı kesimlerin tepkisine neden oldu.
Demirel'in artık aktif politikadan çekilmesi gerektiğini öne süren bu eleştiri sahipleri, yeni bir ismin seçilmesini önerdiler.
Bazı kesimlerse Demirel'in bir 5 yıl daha Çankaya'da görev yapmasının Türkiye'nin çıkarına olacağını belirterek bu kararı olumlu karşıladılar.
Bütün bunlar demokratik bir ülkede yaşanan olağan gelişmelerdir.
Ama tartışmanın gereksiz yere uzatılması, işin yer yer hakarete kadar götürülmesi hiç de doğal değildir.
Herkes düşüncesini ortaya koydu, halkın temsilcileri olan milletvekilleri de seçmenlerinin eğilimine göre oylarını vicdanlarına danışarak verecekler.
Artık bundan sonra herkes Meclis'in kararını saygıyla beklemeli.
* * *
Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor.
Bu dönemi çok akıllıca kullanmak durumdayız.
Avrupa ile bütünleşmek için önümüzde yapacak çok iş var. Yitirecek zamanımız yok.
Kırık dökük demokrasimizi Avrupa demokrasileriyle aynı düzeye çıkarmak zorundayız.
Hukuk sistemimizi evrensel hukuk normlarına uygun hale getirmeliyiz.
Batı'daki kuralları aynen uygulayarak ekonomimizi düzeltmeliyiz.
Kapkaççı düzeni, kayıt dışı ekonomiyi kaldırmalıyız.
Gelir dengesini düzenlemeliyiz.
Bir taraf Danimarka düzeyinde yaşam sürdürürken, bir taraf Bengladeş koşulları içindeyse bu garabetten kurtulmalıyız.
Sosyal yaşamın kalitesini yükseltmeliyiz.
Eğitim ve sağlıkta önümüzdeki çok uzun ve engellerle dolu yolu mutlaka aşmalıyız.
* * *
Geçtiğimiz bayramda yaşadıklarımız, hálá ne büyük ilkellikler içinde olduğumuzu bir kez daha gözler önüne serdi.
Şu gerçeği kabul edelim:
‘‘Bu çağda ibadet diye hayvanları sokaklarda boğazlama vahşetini sürdürerek uygar dünyayla buluşamayız.’’
Burada din adamlarına çok önemli bir görev düşüyor.
Hayvan boğazlamanın dinle bir ilgisi olmadığını, kurban kesme yerine yoksullara yardım yapmanın daha büyük sevap olacağını halkımıza anlatmalıdırlar.
İlla kurban kesmek isteyenlerin öyle sokak ortalarında değil de usulüne uygun bir şekilde bu işi yapmalarını önermelidirler.
Artık kardeşliğin, güzelliğin doruğa çıktığı bayram günlerinde hayvanların sokaklarda boğazlanmasını insanlarımız içleri bulanarak izlemekten kurtarılmalıdır.
TV'lerdeki görüntülerden kurban sahipleri dahil herkes rahatsız oldu.
Görüldüğü gibi daha yapacak o kadar çok işimiz var ki...
Biz bütün bunları bırakıp bir konuya takılıyoruz ve zamanımızı ipe sapa gelmez tartışmalarla öldürüyoruz.
Galiba becerdiğimiz en iyi iş de kendi kendimizi kösteklemek.
Paylaş