Paylaş
NEW YORK
Amerika'ya gelirken bir kez daha tanık oldum, Türk Hava Yolları çizgi üstü bir kurum. Yalnız Türkiye ölçüsünde değil, uluslararası ölçüde de öyle...
İstanbul'dan Şikago'ya uçarken her şey mükemmeldi.
Yolculuk tam 12 saat sürdü. Bu süre içinde aksayan bir tek şey olmadı.
Bunu, Amerikan Hava Yolu şirketlerine ait uçaklarla yaptığımız iç hat yolculuklarından sonra daha iyi anladım.
Chicago-Cleveland, Cleveland-New York arasını zorunlu olarak yerli hava yolu şirketleriyle uçtum. Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbiri THY'nin eline su dökemez.
THY'yi özelleştireceklerin çok dikkatli olmaları gerekir. Bu güzel kurum, olur olmaz adamların eline geçerse yazık olur. Şu anda THY, bizim ulusal gurur kaynağımız.
Uçaklardan söz açılınca biraz buradaki iç hatlarda geçerli garip ve şaşırtıcı uygulamaları anlatmak istiyorum.
Amerika'da bizde olduğu gibi belirli bir fiyat yok.
Diyelim ki New York'tan Miami'ye uçacaksınız. Kaça uçacağınızı ne siz bilebilirsiniz, ne de uçacağınız havayolu şirketi.
Fiyatı belirleyen, o günkü sefere olan talep. Uçak boşsa fiyat normal, ama uçmak isteyen yolcu sayısı uçağı dolduracak kadarsa fiyat ona göre.
* * *
Biraz açalım.
Eğer biletinizi üç dört ay önce almışsanız normalden daha ucuz para ödüyorsunuz. Size büyük indirim yapıyorlar. Örneğin; 200 dolardan daha ucuza uçabiliyorsunuz.
Ama uçuş tarihinden 3-5 gün önce bilet almak isterseniz ve de uçağa talep yüksekse yandınız demektir.
Çünkü fiyat, 1.000-1.500, hatta 2.000-2.500 dolara kadar çıkıyor.
Hele acil bir durum söz konusuysa ve aynı gün bilet isterseniz işiniz satıcının insafına kalıyor demektir. Ödeyeceğiniz parayı da sadece Allah bilir.
Boşuna dememişler, Amerika fırsatlar ülkesidir diye.
Aynı kural, oteller için de geçerli. Özellikle büyük kentlerin merkezlerinde, örneğin New York'ta otel fiyatları günlere göre değişiyor.
200 dolara kaldığınız otel için ertesi gün 250 hatta 300 dolar ödüyorsunuz.
Otele girerken bunu size bildiriyorlar ve kabul ettiğinize dair káğıt imzalattırıyorlar.
Serbest pazar ekonomisi mi, yoksa vahşi kapitalizmin kural tanımaz kendine özgü yasaları mı?
Ne derseniz deyin, kurallar böyle.
Çarşı pazarda da durum aynı. Neyi kaça satın alacağınız belli değil.
Çünkü bu ülkede anlık indirimler bile yapılıyor. Bir mağazadan aldığınız bir malın fiyatı, bakıyorsunuz bir saat sonra yarı yarıya hatta daha fazla düşmüş.
* * *
Gördüğüm kadarıyla lokantalarda genellikle ciddi bir istikrar var.
Yemek fiyatları belli bir düzeyin altına inmiyor. Hele kalburüstü lokantalarda indirim diye bir gelenek yok.
Perşembe-cuma-cumartesi günleri zaten buralarda yer bulmak ciddi bir sorun.
Her taraf tıklım tıklım. Yani Amerika'da lokantalar tok satıcı. Onun için fiyat kırmıyorlar. Ama çok kalabalık diye anormal fiyatlar da uygulamıyorlar.
Yemek kültürünün çok gelişmiş olmasının yanı sıra, Amerika pisboğaz insanların çokluğu bakımından şaşırtıcı. O kadar çok abur cubur yiyip içiyorlar ki, doğal olarak her taraf aşırı şişman insanlarla dolu.
Günün hemen hemen her saati ayakta karın doyurulan yerler tıklım tıklım. Yani insanlar durmadan yiyor.
Belki de aşırı refahın yarattığı bir refleks.
Clinton dönemi gerçekten de Amerika'ya altın çağ yaşatıyor. İşsizlik en alt düzeyde seyrederken satın alma gücü büyük boyutlara ulaşmış.
Onun için ‘‘Clinton bir dönem daha kalsın’’ diyenler bile var.
Seçim fiyaskosu burada ciddi bir şaşkınlık yaratmış. Çünkü Amerikalılar böyle bir kargaşayı ilk kez yaşıyorlar.
Her kafadan çıkan sesler yüzünden halkın kafası da iyice karışmış.
Ama yine de sistem tıkır tıkır işliyor. O yüzden de ne olacağı halkın pek umurunda değil. ‘‘Bir sonuca varılırsa Bush veya Gore'un kazandığı ilan edilirse, yaşananlar ertesi gün unutulur’’ diyenler de çoğunlukta.
Doğrudur... Çünkü burası Amerika...
Burada her şey para.
Paylaş