Paylaş
AMERİKA'nın batı kıyısının en kuzey noktasında bulunan Seattle, İstanbul'da doğup büyümüş bir insanın gönlünde bambaşka bir iz bırakır.
Pasifik Okyanusu'nun kıvrılarak ta içerlere giren kollarının kıyılarına yerleşmiş nefis balık lokantalarında otururken Boğaz'ı yaşıyorsunuz.
Rakı düzeni kuramasanız da California şarabı eşliğinde nefis okyanus balıklarını büyük bir zevle yiyorsunuz.
Lokantalarda servise sunulan Alaska'dan gelen balıklar ve koca koca ıstakozlar, karidesler, istridyeler gerçekten harika.
Bunların ötesinde çarşısı, pazarı da İstanbul'u andırıyor Seattle'ın.
Manavları, balıkçı tezgáhları, her türlü yiyeceğin satıldığı küçük dükkánları da aynı bizimkiler gibi...
İklimi ise İstanbul'dan birkaç derece daha serin.
Çocukluğumda her an, şimdilerde ise zaman zaman duyabildiğim yosun kokusu bile aynı.
Seattle'dan ayrılırken İstanbul'dan ayrılıyormuşum gibi bir duyguya kapıldım desem abartmış olmam.
İkinci durağımız güney California... Los Angeles'ın hemen yakınındaki Long Beach...
Gerçekten de uzun, çok uzun, uçsuz bucaksız kumsalları var.
* * *
Seattle'dan ayrılacağımız gün bunaltıcı sıcağa gidiyoruz diye hepimiz ceketlerimizi, kazaklarımızı bavullarımıza koyduk.
Kendimizi 40-45 dereceye alıştırdık.
Ama havaalanında uçaktan indiğimiz zaman hepimiz şaşkına döndük.
Serin bir rüzgárla karşılaştık ve titremeye başladık.
Otele geldiğimizde şaşkınlığımız daha da arttı. Çünkü bardaki şömine harıl harıl yanıyordu.
Otelin bahçesinde oturanlar ise üstten aşağı doğru sıcaklık veren gaz sobalarının altına sığınmışlardı.
Tarih neredeyse temmuzun ortası...
Ancak bu serin havaya rağmen herkes denizde.
Binlerce genç, pasifik dalgalarını arkalarına alarak sörf yapıyor ve düşe kalka kumsala ulaşmaya çalışıyor.
Hava kararınca sörf bitiyor, kumsalda yüzlerce ateş yanıyor.
Gençler gruplar halinde uçsuz bucaksız kumsalda ateşlerin çevresinde dans edip, şarkı söyleyerek eğleniyorlar.
Ama hiç kimse geride bir gram çöp bırakmıyor. Ertesi gün kumsal tertemiz.
* * *
Long Beach'te bize önce uyduları uzaya taşıyan roketlerin fırlatıldığı dev platform ile kumanda gemisini gezdirdiler.
Tepemizde dönüp duran ve kıtalararası iletişimi sağlayan uyduların uzaya nasıl fırlatıldığını en küçük ayrıntısına kadar anlattılar.
Fırlatma operasyonlarında çok sayıda Rus uzman da çalışıyor.
Amaç, iletişim alanlarını genişletmek ve kaliteyi yükseltmek, böylece dünyayı küçültmek.
Daha gelişmiş uydular uzaya atıldığı zaman dünya saniyeler ölçüsünde yakınlaşacak.
Dağ başından bile küçücük telefonla dünyanın her yeriyle konuşulabilecek, görüntü alıp verilebilecek.
Kısa bir süre içinde yansıtıcılara gerek kalmayacak, kablolu iletişim araçları tarihe karışacak.
Long Beach'te ikinci olarak Boeing'in, içinde Türkiye'nin de bulunduğu on ülkeyle birlikte yürüttüğü geleceğin savaş uçakları projesini tanıttılar.
Önümüzdeki 8 yıl içinde bugün kullanılan bütün savaş uçakları demode olacak. Onların yerlerini radarların belirleyemediği, bazıları dikey inip kalkabilen teknoloji harikası uçaklar alacak.
300 milyar dolarlık bu dev projeye ortak olan ülkeler şunlar:
Amerika, İngiltere, Türkiye, Kanada, Danimarka, Norveç, İtalya, Hollanda, İsrail ve Singapur.
Evet Türkiye, bu dev projeye ortak on ülke içinde.
Gurur verici bir tablo.
Biz pek farkında değiliz ama galiba Türkiye bir yerlere uçuyor.
Paylaş