Paylaş
BİR işadamı anlatıyor. Anlatısı ince ama derin bir isyan içeriyor:
‘‘Beni ve oğlumu aynı gün alıp götürdüler. Beni polis müdürü tanıdığı için özel otomobile bindirdiler. Ama oğluma kelepçeyi vurmuşlar ve minibüse ite kaka tıkmışlar.’’
İşadamından izin almadığım için adını vermiyorum.
Aslında konuyu (bir yararı olmayacağı için) yazmaya da niyetim yoktu ama dünkü gazetelerde Tantan ile Temizel'in açıklamalarını okuyunca kararımı değiştirdim.
‘‘Namuslu işadamı korkmasın’’ diyorlar. İyi, güzel de bu olanlardan sonra insanlar nasıl korkuya kapılmayacak?
Polis, söz konusu işadamı ile oğlunun kapısına, bir dolandırıcının ifadesinde adları geçtiği için dayanmış.
Buraya kadar her şey normal.
Ama sonrası ne insan haklarına sığıyor, ne devlet ciddiyetine.
İşadamı ile oğlu gereksiz bir haşinlikle götürüldü.
Bu insanların saygınlıkları var, onurları var.
Polis bunları çiğneyecek bir davranış içinde olmamalı.
Gözaltına alınma havası yaratılması bile bir işadamı için bazen ölümden beterdir.
Üstelik hakkında bir dolandırıcının doğru olup olmadığı bilinmeyen ifadesinden başka bir delil yoksa.
Nitekim işadamına ve bileklerine kelepçe vurulan oğluna da ifadesi alındıktan sonra ‘‘Güle güle’’ denmiş.
Şimdi bu insanlar polis tarafından kelepçelenerek götürülme nedenini çevrelerine, müşterilerine nasıl açıklayacaklar?
Sadettin Tantan ile Zekeriya Temizel ne derse desin polis bildiğini okuyor.
Kaş yapayım derken göz çıkarıyor.
* * *
İşadamı anlatmayı sürdürüyor:
‘‘Ben katil değilim. Oğlum da değil. Bu hınç, bu öfke niye? İşimizi yapıyoruz, vergimizi veriyoruz. Yanımızda 500 kişi çalışıyor. Onların sorumluluğunu taşıyoruz. Haber verilsin. Gidelim ifademizi verelim. İşyerimize baskın düzenleyip, işçilerimizin gözleri önünde bizi yaka paça götürmenin mantığını anlayamıyorum. Böyle rezillik olur mu?’’
İşadamı yerden göğe kadar haklı.
Baksanıza başbakan bile polisi uyarmak gereğini duydu.
Polis, doğal olarak hortumcuların, hayalicilerin, devleti dolandıranların yakasına yapışacak.
Bunu bütün toplum bekliyor ve istiyor.
Suçlular yaptıklarının hesabını versinler. Cezalarını çeksinler. Buna kimsenin karşı çıktığı yok.
Ama zorbalığa varan keyfiliğe HAYIR!
Namuslu işadamlarını, bürokratları iş yapamayacak kadar ürkütmek ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Tamam, kabul, güvenlik güçleri çok önemli, tarihi bir görev yapıyor.
Bunun gölgelenmemesi gerekir.
* * *
Ülke olarak güçlü olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
Dünyada Türkiye ile ilgili gelişmeler hiç de iç açıcı değil.
Fransa'nın yaptığına bakın.
Tarihi dostlukları hiçe sayan tutumu düpedüz bir düşmanlık değil mi?
Siz Ermeni diasporasının suçlamalarını gerçek kabul edip bir dost ülkeyi soykırımcılığa nasıl mahkûm edebilirsiniz?
Üstelik kabul ettikleri yasa kendi anayasalarına bile aykırı.
Bu kadar büyük bir düşmanlığın nedenini anlamaya olanak yok.
Fransa parlamentosunun anayasaya aykırı bu kararının kime ne yararı olacak?
Ermeni halkı sıkıntı içinde, yokluk içinde.
Onlara yardım elini en seri ve sürekli uzatabilecek tek ülke Türkiye.
Fransızların gözleri bu gerçeği bile göremeyecek kadar körleşmiş.
Üç-beş oy uğruna Ermeni toplumuna büyük kötülük ettiler.
Şu gerçeği unutmasınlar: ERMENİSTAN'IN TÜRKİYE'YE İHTİYACI VAR.
Paylaş