Paylaş
Avrupa, Refahyol iktidarı zamanındaki toplumsal rahatsızlığı anlamakta zorlanmıştı.
28 Şubat kararlarının, demokrasiyi yıkmaya yönelik bir iktidara uyarı amaçlı olduğunu kavrayamamıştı.
Aslında, Avrupa demokrasilerinin 28 Şubat'ı anlaması da zaten beklenemezdi.
Çünkü oralarda demokratik rejimi değiştirmeyi hedefleyen zihniyetlerin iktidar olması söz konusu değildi.
O nedenle bu tip müdahaleler oralarda olmazdı.
Ama Refahyol'un içeride kaldırım taşlarını ‘‘yeşil-beyaz’’a boyamaktan başlayıp, içkili mekánlara müdahale, laisizmi yok etmek amacıyla sistemi ince ince kemirme, cumhuriyet rejimini yıkıp yerine din devleti kurmak için faaliyet gösteren tarikatların sakallı, sarıklı, poturlu sözde liderlerini Başbakanlık Konutu'na davet edip onları meşrulaştırma stratejileri...
Dışarıda ise Avrupa Birliği'ne meydan okumalar, devletin ana politikalarını ters yüz etme girişimleri, bedevi çadırında yapılan hakaretleri yutkunma yüzsüzlükleri...
Ve daha saymakla bitmeyecek kadar saçmalıklar...
İşte bütün bunlar, o günlerde Türk toplumunu şoktan şoka sürüklüyor, gerdikçe geriyordu.
Rejime bağlı olan bütün kurum ve kuruluşlar huzursuzluk ve endişe içindeydi.
Demokrasinin, laik cumhuriyetin korunması için iktidara baskı yapılması amacıyla toplumun çok büyük bölümü ayaktaydı.
* * *
İktidar ise inanılmaz bir pişkinlik içinde bildiği yolda yürüyor, her gün attığı o saçma sapan adımlarla birtakım kazanımlar elde ettiğini sanıyordu.
Halkın gösterdiği demokratik tepkiyle ‘‘Gulu gulu dansı’’, ‘‘Mum söndü oyunu’’ diyerek alay ediyordu.
Hükümetin büyük kanadının milletvekilleri cumhuriyete, laisizme, Atatürk'e ağızlarından salyarak akıtarak küfürler savuruyorlardı.
‘‘Bu şeytan düzenini değiştireceğiz’’ diyorlardı.
Avrupa, yaşananların dışında kaldığı için bunların yarattığı tehlikeyi, toplumun içinde bulunduğu travmayı ve gerginliği anlayamıyordu.
İçeride bazı aydınlar, yaşananları tıpkı Avrupalılar gibi sanki çok uzaklardan, bulutların üzerinden seyrediyordu.
Sonunda olan oldu ve ülke 28 Şubat noktasına geldi.
Laik, demokratik cumhuriyete yönelik tehlikeyi önleyecek yasaların uygulanması için alınan kararlar, Refahyol hükümetinin hem başbakanı, hem de başbakan yardımcısı tarafından imzalandı.
Ama Refahyol, toplumun gösterdiği demokratik refleksin Meclis'e de yansımasıyla iktidarı elinden kaçırınca demokrasi yaygarasına başladı.
Demokrasiyi boğmak için yaptıkları demokrasi karşıtı her şeyi unutarak.
* * *
Şimdi Avrupa, bir istikrar ülkesi olan Avusturya'da, demokrasi karşıtı oluşumla karşı karşıya kalınca, bir zamanlar Türkiye'nin yaşadığı şoku yaşıyor.
Hem de bu oluşum, kendilerini doğrudan ilgilendirmediği, varlıkları için bir tehdit oluşturmadığı halde hop oturup hop kalkıyorlar.
Hani demokrasi vardı?
Hani halkın iradesine kimse müdahale edemezdi?
Hani demokrasi ancak ve ancak daha çok demokrasiyle konulabilirdi?
Ne oldu yıllardan beri Türkiye'ye verilen akıllar?
Tehlike başa gelince butün bunlar unutuluveriyor.
Avrupa'nın saygıdeğer demokrat ülkeleri şimdi ne demokrasiyi düşünüyor, ne Avusturya halkının iradesini...
Ama Avusturya'nın faşist Özgürlük Partisi ve lideri Jörg Haider hiç merak etmesin.
Türkiye'deki ‘‘malum tipler’’ onların avukatlığını yapar.
Paylaş