Paylaş
Bu topraklar yüzyıllar boyu bağrından hep hoşgörüyü, sevgiyi, kardeşliği, güzelliği öğreten bilge insanları çıkarmış.
Bu sayede çeşitli ırklara ve dinlere bağlı milyonlarca insan barış içinde, kardeşçe yaşamayı sürdürebilmiş.
Dışardan ve içerden yönelen bütün tahrikler bu tılsımı bozamamış.
Kardeşi kardeşe kırdırmak, Anadolu topraklarını kana bulamak isteyenlere karşı insanlar hep birlik ve beraberlik içinde olmuşlar.
Kötü niyetli girişimlerin hiçbiri, eti tırnaktan ayırmayı başaramamış.
Böyle bir terbiyeyle doğup büyümüş olan Anadolu insanı, ayrı dinlere bağlı bile olsa birbirine derin bir hoşgörüyle bakmasını bugüne kadar bildi.
Kavgasız gürültüsüz, yan yana yaşama becerisiyle dünyaya örnek oldu.
Son günlerde çeşitli illerimizdeki değişik dinlere bağlı din adamlarının yaptıkları kardeşliği, sevgiyi, hoşgörüyü pekiştiren pek çok toplantı bu geleneğin bütün gücüyle sürdüğünü dünyaya gösterdi.
Hiç kuşku yok ki Türkiye, başta İslamiyet olmak üzere bütün dinlerin en güzel ve anlamlı yaşandığı bir ülke.
Keşke Ortadoğu ülkeleri, Türkiye'nin yüzyılların imbiğinden süzülüp gelen bu muhteşem birikimini örnek alabilse.
* * *
Bu hoşgörü ne yazık ki öteki İslam ülkelerinde yeterince yeşermemiştir.
İslam dünyası ile Batı arasındaki güvensizlik de bu nedenle giderilememiştir.
Son yıllarda bazı terör örgütlerinin İslam adına kan dökmeleri, masum insanlara yönelik öldürücü eylemlere girişmeleri bu güvensizliği artırıyor.
İşte bu açıdan bakıldığında son günlerde Türkiye'de düzenlenen inanç toplantılarının anlamı ve derinliği daha da büyüyor.
Türkiye bu hoşgörü inancını İslam ülkeleri ile Batı arasında bir köprü olarak kullanmayı başarabilirse, bu dünya barışı açısından da önemli bir katkı oluşturur.
Bu topraklardaki sonsuz hoşgörünün temelinde İslam bilgelerinin rolü kuşkusuz tartışılamaz.
Ama bu hoşgörüyü uygarlık çizgisine oturtan ve kurumsallaştıran insan da Atatürk'tür.
Onun yarattığı toplumsal anlayışın ne kadar önemli olduğu, Türkiye dışındaki İslam ülkelerinin durumu değerlendirildiğinde daha net anlaşılır.
O ülkelerin Türkiye'deki bu aydınlık anlayışa bile tahammül edemediklerini, ülkemizde işledikleri cinayetler de ortaya koyuyor.
Türkiye ile o ülkeler arasındaki farkı gösteren yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum.
* * *
Yıllar önce dünyaca ünlü Mısırlı aktör Ömer Şerif'e Musevi kökenli sanatçı Barbra Streisand ile aynı filmde oynaması için öneri götürülmüş.
Aktör bunu hiç düşünmeden kabul etmiş.
Hazırlıklar kısa sürede bitirilmiş ve film çekilmeye başlamış.
Bir sahnede Ömer Şerif ile Barbra Streisand birbirlerine sarılıp ateşli bir şekilde öpüşüyorlar.
Film tamamlanıp gösterime girdiği zaman bu aşk sahnesi yüzünden Mısır'da kıyamet kopmuş.
Mısır basını aktörü yerden yere vurmuş:
‘‘Müslüman bir erkek, nasıl olur da bir Yahudi kadına sarılıp onu öpebilir?’’
Gazeteler bununla da kalmayıp Ömer Şerif'i İslamiyet'e ihanetle suçlamışlar.
Kısa süre içinde bu kampanya bütün İslam ülkelerine yayılmış.
İslam dünyası, aktörü dine ihanet eden bir günahkár olarak ilan etmiş.
Protestolar yağmış.
Tehditler birbirini izlemiş.
Ama ünlü aktör bunların hiçbirine aldırmamış bile.
Sadece gazetecilere bir cümlelik şu zarif ve bilgelik dolu açıklamayı yapmış:
‘‘Ben hiçbir zaman öptüğüm kadınlara milliyetlerini ve dinlerini sormam.’’
Paylaş