Paylaş
TAM bir haftadır Hülya Avşar-Kaya Çilingiroğlu, Derya Tuna-İbrahim Tatlıses olayıyla yatıp kalkıyoruz.
Gazeteleri açıyoruz, çarşaf çarşaf her iki çiftin ayrılıp ayrılmama öyküleri.
Ekranlarda dakikalarca verilen boy boy görüntüleri...
Haberlere göre durumlar çok vahim ve de kahredici.
Kaya Bey ile İbrahim Bey, eşlerine ihanet etmişler ve onları başka kadınlarla aldatmışlar.
Bu ihanete Hülya Hanım ile Derya Hanım çok kızmışlar. Her ikisi de ayrılmayı düşündüklerini söylüyorlar.
İbrahim Bey'in beraber olduğu kadın pek konuşmuyor. Ama Kaya Bey'in birlikte görüldüğü hanım ise bol bol konuşuyor.
Sosyete gülü olarak takdim edilen bu hanımın söyledikleri pek birbirini tutmuyor.
Ya hanım tutarsız sözler ediyor, ya da bizim magazin muhabiri arkadaşlar biraz işi süslüyor.
Doğrusu konu çok eğlenceli, ama kafa karıştırıcı. İnsan okudukça, seyrettikçe işin içinden çıkamaz hale geliyor.
Neyse sonunda Hülya Hanım ile Kaya Bey'in arasındaki gerginlik tatlıya bağlanıyor. Hepimiz rahatlıyoruz.
Ama Derya Hanım ile İbrahim Bey'in mutlulukları sona eriyor gibi bir gelişme gösteriyor. Hepimiz kahroluyoruz.
Ama belli olmaz, bakarsınız dualarımız sayesinde onların da araları düzeliverir.
* * *
Toplumumuzu böyle derinden ilgilendiren ve de üzen ilişkiler biz gazetecileri çok huzursuz ediyor.
Nereye gitsek, tanıdık tanımadık kiminle karşılaşsak hep aynı tarizlere muhatap oluyoruz.
Bazıları daha ileri giderek bizi sorumsuzlukla suçluyor:
‘‘Yani memleketin Hülya ile İbo'dan başka derdi kalmadı mı da sabah akşam onları yazıyorsunuz? Sayfalarınızda başka haber okuyamaz olduk. Böyle sorumsuzluk olur mu canım?’’
Ağzımızı açıp kendimizi savunmaya fırsat bulamadan bombardımana devam ediyor:
‘‘Hele ciddi gazetelere hiç yakışmıyor. Zaten karar verdim, bundan sonra gazete almayacağım.’’
Okur hep haklı olduğu için çaresiz susuyoruz.
Ama aynı insanlar, bu kadar suçlamadan sonra seslerinin tonunu yumuşatıp usulca soruyorlar:
‘‘Gerçekten ayrılırlar mı? Yoksa reklam için mi yapıyorlar? Siz gazetecisiniz, bilirsiniz.’’
O kadar fırçadan sonra ezile büzüle yanıt vermeye çalışıyoruz:
‘‘Vallahi bilmiyorum. Ne olacağını kestiremiyorum.’’
‘‘Siz bilirsiniz, bilirsiniz ama anlaşılan söylemek istemiyorsunuz. Malum ya tiraj meselesi. Ah siz gazeteciler!’’
* * *
Öyle ya, ah biz gazeteciler!
Hep biz suçluyuz. Her şeyi biz karıştırıyoruz.
Yaşamı boyunca eline kitap almayan, gazeteye de arada sırada göz atan, ama magazin dergilerini satır satır okuyanlar hiç suçlu değil.
Ya da televizyonlardaki ciddi programlara bir saniye bile tahammül edemeyip değiştirme düğmesine basan, ama televoleleri saatlerce izleyen seyircinin de hiç suçu yok.
Bir gün söylediklerinin ertesi gün tam tersini söyleyen veya işine gelmediği zaman söylediklerini inkár eden politikacılar başta olmak üzere, artist, şarkıcı, türkücü, VJ ve zengin gençleri kovalamaktan başka iş yapmayan sözde mankenler ise tertemiz.
Bütün suç biz gazetecilerde.
Her şeyi biz uydurup yazıyoruz. Ortada fol yok yumurta yokken asparagas haberlerle sayfaları doldurup ortalığı hep biz karıştırıyoruz.
Ah biz yok muyuz biz!
Paylaş