Paylaş
CUMHURBAŞKANI Demirel ile İsrail'e gitmiştik. Yıl 1996... Gezide Nezih Demirkent de vardı.
Önce Kudüs'e gidildi, orada görüşmeler tamamlanınca Türkiye'den göç eden Yahudilerin yerleştiği Batyam kentine geçildi.
Daha sonra Gazze'de Arafat'la buluştu Demirel.
Döneceğimiz gün sürpriz bir gelişme oldu ve dünya liderlerinin terörizmi görüşmek üzere Mısır'ın Şarm El Şeyh kentinde toplanacakları haberi geldi.
Toplantıya Demirel de katılacaktı. Zorunlu olarak oraya gidildi.
Dünyanın dört bir yanından gelen liderler, Şarm El Şeyh'te toplandılar. Biz de onları beklemeye başladık.
Geziye katılan arkadaşlarımızdan Zafer Mutlu hastaydı.
Zaten Demirel'i kıramadığı için gelmişti. Ama iş uzayınca halsiz düştü.
Zafer'in durumunun iyi olmadığını gören Nezih Ağabey, lokantasında oturup bir şeyler yediğimiz otelde hemen oda açtırdı.
Sonra Zafer'i götürüp yatırdı.
Akşama kadar da Zafer'le oğlu gibi ilgilendi.
Genelde sert ve katı bir insan olarak tanınan Nezih Ağabey'in bu tutumu beni hem şaşırtmış hem de duygulandırmıştı.
Çünkü...
* * *
Evet, çünkü Nezih Ağabey ile Sabah’ın arası o sıralarda açıktı.
Nedeni, Gazeteciler Cemiyeti'ne üye olmak için bazı Sabah çalışanlarının başvurularının kabul edilmemesiydi.
Zafer Mutlu, Sabah Gazetesi'nin genel yayın müdürü olarak cemiyet başkanı Nezih Demirkent'e ağır eleştiriler yöneltmişti.
Gerçi aradan zaman geçmişti ama ben, Demirkent'in Zafer'in kendisi için yazdıklarını unutup böyle bir yakınlık göstereceğini doğrusu beklemiyordum.
Gösterdiği ilgi hepimizi etkilemişti. Özellikle de Zafer'i...
Aslında Nezih Ağabey bu tutumuyla gazetecilerin gönül insanı olduklarını, birbirlerine ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar zor anlarda her şeyi unutabileceklerini göstermişti.
Demirkent bir muhabir olarak başladığı, sonra da patron olarak sürdürdüğü mesleğinden hiçbir zaman kopmadı.
İriyarı, dev gibi bir adamdı. Çoğunlukla da asık suratlıydı. Ama bu olumsuz görünümünün arkasında yumuşak kalpli bir babacanlık gizliydi.
Ağzından eksik etmediği sigarasıyla her türlü sorunu en kestirme yoldan çözen bir baba gibiydi.
Son zamanlarda medyadaki gelişmeler onu rahatsız ediyor ve mesleğin bozulmasını önlemek için yoğun çaba harcıyordu.
Yoğun işlerinin arasında yazılar, kitaplar yazıyor, panellere, seminerlere gidip saatlerce konuşuyordu.
Kendine gereken zamanı ayıramıyordu. Bunun faturası ağır oldu.
Ona en çok gereksinim duyulduğu bir sırada aramızdan ayrılıverdi.
Aslında onun adı, yaptıklarıyla Babıáli'nin unutulmazlar kütüğüne ölümünden çok çok önce kazınmıştı.
* * *
Dedim ya, ölümün tırpanı acımasızca biçmeye devam ediyor diye...
Nezih Demirkent'in cenazesini kaldırırken Kemal'cik üzüntüsünden yığılıp kaldı cami avlusuna...
Kemal Diyarbekir...
Hürriyet'in belediye muhabiriydi. Tertemiz, pırıl pırıl bir gazeteciydi.
Mesleğin çilekeşlerindendi. Hastaneye yetiştirlemedi.
Kemal'le mesleğe hemen hemen aynı tarihlerde başlamıştık.
Sirkeci'deki Sansaryan Han'da her sabah buluşur, (İstanbul Emniyet Müdürlüğü o handaydı) kısımları dolaşırdık.
Dürüst, beyefendi bir çocuktu. Hep de dürüst ve beyefendi kaldı.
Yazık, onu çok erken yitirdik.
Paylaş