ANKARALILAR için hafıza testi yaparken mimari üslup ve değeri ile kent kültür varlığının ayrılmaz parçası olması gerektiği halde artık yok olmuş en az 10 sinema saymıştım.
Kent hafızası deyince iddialı olduğumu düşünürüm, ancak okurlar sağolsun öyle detaylar ilettiler ki, bir devam yazısı kaçınılmaz oldu. Kayıp sinemalardan sözederken Nergiz ve Menekşe’yi atladığımı veya Gençlik Parkı’nın en güzel simgelerinden olan girişteki heykellerin kaybolduğunu hatırlatanlara teşekkür ederim. Bir özel teşekkür de Ankara’nın “bilgi bankası” değerinde bir mesaj gönderen Can Bolgi’ye; verdiği bilgiler bir şehrin ranta kurban edilen kültür varlıklarıyla birlikte, nasıl anısız ve belleksiz bir hale geldiğinin belgesi niteliğinde: “Şu anda Balıkçıoğlu Pasajı ve işmerkezi olan Sıhhiye’deki Diyanet kitapevi yanında cep telefonları satışı yapılan yer başkentin en eski sineması Ankara Sineması idi. Ahşaptan dolayı oluşan bit probleminden korunmak için tahta basamakları mazotla silinirdi; orada film izledikten sonra mazot kokusundan sarhoş gibi olurdunuz! Ankara Sineması 1988’de yıkıldı. Mimarisi, koltuk kapasitesi ve ihtişamı ile Ankara’nın bir numarası ise Büyük Sinema’ydı. Şu anda Büyük Çarşı adı altında, Kuyumcular Çarşısı olarak kullanılan pasajın üst katındaydı. Sahne üstü rölyefi, bordo kadife perdesi, antika avizesi, tavan ve duvarlarında altın varak süslemeleri, balkon bölümünde sağlı-sollu tek kişilik koltukları vardı. Gelelim Soysal Pasajı’nın bulunduğu yerdeki Ulus Sineması’na. Altın renkli perdesinin klasik şekilde yanlara değil, yukarı doğru katlanmasıyla da meşhur Ulus Sineması, son olarak Glen Ford’un “Kuduz” filmini beş hafta oynatmış ve 1982’de perdelerini kapatmıştı. Tunali Hilmi Caddesi’ni de unutmayalım: Abacı Apartmanı altında önce bir süpermarkete daha sonra da Marks and Spencer mağazasına dönüşen yer, esasında Lale Sinemasıydı. Bestekar sokaktan gelip Tunalı Hilmi Caddesi’ne çıkınca (eski adı Özdemir Caddesiydi) tam karşınıza düşen pasajın yerinde Yeni Ulus Sineması vardı. Biraz yukarı devam edersek, Şili Meydanı’nda görkemli avizesi ve ferah yan balkonlarıyla ünlü Çankaya Sineması’nı anmak gerekir. Hatta Cinnah Caddesi’nin başında sol kolda bir zamanların ünlü eğlence mekanı Apple Disco’nun yerinde ömrü kısa süren bir sinema daha vardı. Şu anda adını hatırlayamasam da, en son gösterilen filmi çok iyi anımsıyorum: Blue Soldiers.” Sonuç? Sinemalara, tiyatrolara alelade binalar gözüyle baktığımızı, kültürel değerlere alternatif olarak da işhanlarını koyduğumuzu kayda geçirmenin hüzünlü hali dışında ne söylenebilir ki? Aslında bu yazı burada bitmez, önümüzdeki hafta Avrupa’da benzeri durumların “neden yaşanmadığını” benzer kent varlıklarının üzerine nasıl titrendiğini, birinci elden bilgilerle ayrıntılı anlatacağım.
Belediye Notları: Ankara/Adana
ÇANKAYA Belediyesi pankartlar hazırlamış, kayıtsız kalınamayacak bir müjdeyi veriyor: “Bu yaz dolu dolu geçecek, Ankara 7 gün 24 saat yaşayacak.” İçtenlikle başarılar diliyorum. Ancak sormadan da edemiyorum: Kentin bırakın uzak yerlerini, en merkez dediğimiz Kızılay ve Bakanlıklar’ın bile saat 21’den sonra ıssız hale gelmesini, hele hele 22.30 civarı giderseniz “terkedilmiş bölgeye” dönüşmesini ne yapacağız? Bir kentin bütün meydanları ortadan kaldırılmış, sinema ve diğer kültür varlıkları süratle işhanına dönüşmüş, bulvarlar ve meydanlar dolmuş ve otobüs trafiğine terkedilmişse, 7 gün-24 saat nerede yaşayacak ve yaşatılacağız? Bunlar hep Çankaya’nın yüzünden anlamında söylemiyorum, yalnızca bu amaca nasıl ulaşılacak, bir kentli olarak merak ediyorum. Adana’dan gelen haber ise hiç de müjde değil maalesef, olsa olsa traji-komik: Altın Koza film festivali iptal edildi. Belediyenin gerekçesi Gazze’yle ilgili son yaşananlar. Söylenecek çok şey var ama yalnızca iki şeyi hatırlatayım: Filistin nedeniyle iptal olan festivalin programında “Filistin sineması” bölümü vardı! Bir de açıklamadaki “bu olaylar olurken eğlenmek olmaz” lafı tam anlamıyla yürek paralayıcı. Konuyu hala daha “eğlencelik” kategorisinde görüyorsak, hiç merak etmeyin biz daha çok sinema binası yıkar ve işhanı yaparız!