YABANCI bir ülkede markete girip şöyle bir dolaşın, toplumun tüketim alışkanlıklarına ilişkin sağlam ipuçları bulursunuz. Bir de televizyon kanallarında gezinin, kültürel seviye ve hayat tarzları hakkında fikir edinirsiniz. Ondan sonrası size kalmış birşey; ya fazlasıyla oraya ait ya da tamamen dışında hissetmek gibi iki temel seçeneğiniz var.
Bu söylediklerimi Amerika’da yaparsanız, Türkiye ile Amerika arasında yaşanan siyasetteki farklılığın tam tersine, diğer alışkanlıklar bağlamında neredeyse birebir benzerlik olduğunu göreceksiniz. Tüketim anlamında çok şükür herhangi bir eksiğimiz yok! Amerikan tarzı alışveriş merkezlerinde geçen hayatlara eşlik eden porsiyonu kocaman yemekler ve Starbucks kahvesine varıncaya dek herşeyimiz tamam. Sabah programları Televizyon kanallarındaki programlar ise insana yabancılık çektirmeyecek cinsten. Tek önemli farklılık Amerikan toplumu pek çok şeyi aştığı için bizimkilerden daha cesur ve daha atak. Bizim bir dizide iki saniye eşcinsellikle ilgili bir sahne bile olay yaratırken, burada kişilerin tercihleri üzerine monte edilen sohbet, hatta şov programları var. Ama sabah programları gerçekten bir harika (!) ve televizyonun pek akıllı işi olmadığını söyleyenleri haklı çıkartacak derecede sinir bozucu. Kaybolan çocuğunu veya akrabasını ekranda arayanları isterseniz pek çok. Büyük umutlarla yaptığı evliliğin nasıl bir kabusa dönüştüğünü ekranda gözü yaşlı şekilde anlatanların şovları da bir diğer ilgi konusu. Dört televizyon şöhretinin biraraya gelip saatlerce sinema ve sahne dünyası ünlülerinin giysileri üzerine “tartıştığı” ve dünyanın en mühim meselesi havasında kırık notlar verip sınıfta bıraktığı programa ne dersiniz? Bu da yetmezse, Kim Kardashian isimli televizyon figürünün BBG evi şeklinde günlük hayatını ve sevgililerini “izleyenleriyle paylaştığı” şov programını öneririm. Bütün gün boyu televizyon açık kalsa da program bitmek bilmiyor. Dışarı çıkın, alışveriş yapın eve dönün, Kardashian yine orada. En son erkek arkadaşının cinsel organı üzerine sebzeler üzerinden imalı espriler yapıyordu, terlik bulamadığım için fırlatamadım (annemin televizyona sinirlendiği zamanki tavrı) ama gerçekten bunu yapmak istedim doğrusu. Yine bizdekilere özenilmiş gibi, ekran boyu sağlık programları, ekran boyu güzellik ve zerafet dersleri ve tabii yemek pişirme taktikleri. Ancak ilginç olan bir başka nokta, Amerika’da Türk televizyon kanallarının özellikle burada yaşayan Türkler arasında hayli popüler olması. Her ne kadar bizdeki programların ciddi benzerleri Amerikan tv ekranlarında gösterilse de, galiba gönül yine de Türkçe duymaya meylediyor. Fatmagül’ün Suçu Ne, Ezel, Öyle Bir Geçer Zaman, Aşk ve Ceza ve diğer tüm popüler diziler New York’ta yakın takip altında. Dizilere ABD’den takip Gündüz kuşağı programları sayesinde ekranda rol yapmayı sahicilik sanan yeni bir davranış kalıbı türemiş. İnsanlar doğal davrandığını iddia ederek, kameraya karşı oynuyor. Aslında ciddi biçimde kendine bile yabancılaşmaya başladığının farkında değil. Bir sürelik deneyimden çıkardığım sonuç şu: Türk nereye giderse gitsin bir şekilde köklerini hissetmek istiyor; ama televizyon dizisiyle, ama yeme-içme tercihleriyle. Amerikan televizyon kanallarının saygın programları şekil olarak bizimkilerle benzerlik gösterse bile içerik anlamında fersah fersah ilerideler. Gündüz kuşağı programlarına gelince, ha Türkiye ha Amerika pek birşey fark etmiyor. Ancak RTÜK buraya gelip, sabah ekranlarını denetlemeye kalksaydı, ek kadro talep eder ve fazla mesai yapmak zorunda kalırdı!