Şiir; yüreklerdeki heyecan, tenin kokusuna yansıyan özlem, bazen sokaklar, bazen kentler, bazen ülkelerarası hasret demek.
Şiir; özgürlük, geçmişin güzellikleri, aydınlık bir gelecek...
Şiir; her şey demek...
Türkiye’nin birçok yerinde Dünya Şiir Günü ile ilgili kutlamalar yapıldı.
Ege’nin birçok kentinde İzmir’de de...
Şiirin yüreklere saldığı heyecan, beyinlere akıttığı güzellikler, kısa süreli de olsa çiçekler açtırdı dünyamızda.
En güzel, en anlamlı şiirler okundu...
Sevgiler yüreklerden fışkırdı, dillerle binlere, milyonlara ulaştı.
Dünya Şiir Günü geçti, ama bütün hafta şiirle güzelleştik!
Türkiye’nin çalkantılı, olaylarla dolu, yoğun gündeminde şiirle bir yolculuğa ne dersiniz?
Nazım Hikmet’ten: (Dünyayı verelim çocuklara) Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne / Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar / Oynasınlar türkü söyleyerek yıldızların arasında / Dünyayı çocuklara verelim / Bir günlükte olsa öğrensin dünya arkadaşlığı / Çocuklar dünyayı alacak elimizden / Ölümsüz ağaçlar dikecekler.
Cemal Süreya’dan: (Bir kış) Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Atilla İlhan’dan: (Sen benim hiçbir şeyimsin) Sen benim hiçbir şeyimsin / Yabancı bir şarkı gibi yarım / Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak / Hiç kimse misin bilmem ki nesin / Uykumun arasında çağırdığım / Çocukluk sesimle ağlayarak / Sen benim hiçbir şeyimsin.
Can Yücel’den: (Gitmek) Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim / Gittiğim olmadı hiç / Ama olsun... İstemek de güzel.
Friedrich Nietzsche’den: (Neyi yaşamak istiyorsan onu yaşa) Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım / Öyle çok değerliymiş ki zaman / Hep acele etmem bundan, anladım.
Metin Altıok’tan: (Evde yoklar) Durmadan avuçlarım terliyor / İnildiyor ardımdan / Girdiğim çıktığım kapılar / Trenim gecikmeli, yüreğim bungun / Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar / Ne zaman bir dosta gitsem / Evde yoklar.
Refik Durbaş’tan: (Karşılık) Sana özgü bir hayat idi / Yaşadım ve yaşadığım / Bana özgü bir ölüm şimdi hasretinde hayatım.
Özdemir Asaf’tan: (Bekle dedi) Bekle dedi gitti / Ben beklemedim, o da gelmedi / Ölüm gibi bir şey oldu / Ama kimse ölmedi.
Charles Baudelaire’den: (Yabancı) En çok kimi seviyorsun garip yabancı? / Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi? / Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim. / Vatanını mı? / Nerde olduğunu bile bilmiyorum. / Yoksa parayı mı? / Nefret ederim ondan. / O halde neyi seversin esrarlı yabancı? / Bulutları severim. / Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.
Murathan Mungan’dan: (Gemici ıslığı) Deniz karanlık / Kimsesiz gece / Bir tek ıslıkla aydınlanıyor / Seferini unutmuş tekne / Bir tek ıslık / İnsanı nereye kadar götürürse.
Ataol Behramoğlu’ndan: (Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var) Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var / Yaşadın mı büyük yaşayacaksın / Irmaklara göklere evrene karışırcasına / Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır / Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana...
Bir de naçizane bendenizden: (Ben artık yokum!) Ben artık yokum / Öldüm / Beni sen öldürdün / Yürekteki pırıltı / Tende parlayan ateş / Yalnızlıklarında dost eli / Dertlerde, sıkıntılarda ulu bir dağ! / Yok / Ben artık yokum / Öldüm / Beni sen öldürdün...