"Laik sistemin güvencesidir, aydınlık Türkiye’nin umududur"...
Güzel... Güzel de...
Bir türlü "oy deposu" olarak tutulmanın dışına taşmıyor bu "güzel sözcükler".
Yani... "Söz, vaat var" da, "dane" yok...
Yani... Çözüm yok...
Oysa istekler çok da "olmayacak" şeyler değil.
Cemevleri ile ilgili statünün netlik kazanması...
Alevi kültürünün ders kitaplarında tanıtılması...
Din derslerinin yeniden düzenlenmesi, zorunlu olmaktan çıkarılması...
Diyanet’te Alevi temsili...
Belli başlıları...
Ne olur? Ne zararı var?
Hacı Bektaş-ı Velileri, Ahmed Yesevileri yetiştirmiş bir kültürün daha iyi tanınmasının kime ne zararı olabilir ki?
Dünya Mevlana’yı tanıyor, UNESCO Mevlana yılı ilan ediyor!
Eeee, biz kendi değerlerimize sahip çıksak; "yağla bal".
Alevi kültürünün daha iyi tanınması, kaynaşmanın sağlanması, bu kültürün özümsenmesi; daha çalışkan ve üretken bir toplum, dayanışması fazla, sevgi ve hoşgörü katsayısı yüksek bir oluşum demek.
Çağdaşlık, dayanışma, bilim, kültür ve sanatın toplumsal yaşama katkısının artması, kadının ve gencin sözüne, gücüne, beynine güven demek...
Bunun ne sakıncası var!
Ama... Seçim dönemlerinde "mavi boncuk".
Sonra... "Çevir kazı yanmasın/çevir de çevir/ çevir kazı yanmasın/ devir bu devir...".
Yani... "Sakıncalı piyade" olmak...
Bu devirde... Bu gelişmeye, bu uluslararası entegrasyona rağmen...
Şu günler Alevi yurttaşlarımız için kutsal...
Muharrem ayı.. Oruç tutma dönemi...
Yeni güzelliklere yelken... Barışa, sevgiye, kardeşliğe...
Geçmişteki, hata ve yanlışlardan arınma...
Ve bu süreçte "toplumun gerçek anlamda sigortası" Alevi yurttaşların "çok şey verdikleri" toplumdan, devletten bir tek beklentisi var:
"Adalet".
Ne önemli bir sözcük... Yaşamımızı anlamlı kılan...
Peki "adalet" demek, Hazreti Ali demek değil mi?
Adaletin ne demek olduğu tarihimizde, tarih kitaplarında Hazreti Ali’nin yaşam biçimi ve yaptıkları ile kazılı değil mi beyinlerimize?