YÖK’ün kökü

ÖNCE, Başbakan’ın YÖK’e ilişkin üslubunu hatalı bulan, fakat sorunun özünügören ve yorumlayan Taha Akyol’un dünkü akl-ı selim yazısından alıntı yapacağım.

‘Yürüyüş yapan öğretim üyelerinden biri TV’lere diyordu ki:

‘Cumhuriyet’i yıkmayı amaçlayan bu kanun çıkarsa, bizim de uymama hakkımız doğar’.

Hayır Sayın Profesör, hukuk devletinde herkes kanunları eleştirebilir ama uymak zorundadır. Cumhuriyete aykırıysa onu Anayasa Mahkemesi iptal eder.

(...) Bu telaş niye? Üstelik, YÖK konusunda çeşitli fikirler vardır ve biri ötekine otomatikman üstün değildir’
.

* * *

HER satırına imza atabileceğim Akyol’un bu makalesinden bir gün önce ben de, hükümetin ‘İHL-YÖK’ girişimini ‘acemi bir falso’ olarak yorumlamıştım.

Burada ‘falso’ kelimesiyle ilkin ‘netameli konu’nun zamanlamasını, sonra da, değişim tasarısının yeterince ‘dolgunlaşmaması’nı kastediyordum.

Yoksa haşa, kendilerinde ‘Cumhuriyet’i yıkmayı amaçlayan’ diyebilmek cüretini bulan ‘prof kabilesi’yle hiçbir ortaklığım mevcut değil! Asla da olamaz!

Zaten, vay canına, demek yasa ‘Cumhuriyet’i yıkmayı amaçlıyormuş’(...)

Peki, acep o Cumhuriyet’in niceliğini kim, hangi kıstaslara göre tayin ediyor?

* * *

SAKIN, yegane ultra marjinal desteğini ‘Karanlıkçı Maocular’dan bulan ve sanki kendisi doğurmuşmuş gibi ‘yüz bin şehidi’ bol keseden harcayıp Yunanistan’ı da fetheden, İstanbul Üniversitesi Rektörü o Alemdaroğlu Kemal Bey olmasın?

Oysa, hadi bakalım, şimdi de benim Cumhuriyet kıstaslarımla iddia ediyorum: Özümsediğim ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkeme göre ‘yıkıcılık’ işte budur!

Sonra, Cumhuriyet’in rotasını ‘orduyu göreve’ çağıran İnönü; Başbakan için ‘halayık’ metaforunu kullanan Çukurova; yahut aynı AKP liderini ‘sonu Menderes gibi olur’ diye tehdit eden ODTÜ üniversitelerinin rektörleri falan mı çiziyor?

Yağma yok ve de kutup yerine ekvatoru gösteren pusulaya bak, hizaya gel!

Şu kesin, YÖK tasarısına zamanlama ve içerik açısından eleştirel bakıyor olsam dahi burada ‘Hatice’yle ‘netice’yi karıştırmamak ve dobra durmak gerekir.

İrade millete ve hukuk yasalara ait olduğuna göre, selahiyetini nereden aldığı bilinmeyen ve ‘sivil legalite’yi yine takmadan devreye giren ‘iyi saatte olsunlar’ dahil, ‘statüko zaptiyeleri’nin ‘kale’ addettiği üniversiteler er geç özgürleşecektir.

Ve, bizim YÖK’ün ideolojik‘kök’ü de tarihi bir ‘esaretçiliğe’ uzanmaktadır.

* * *

BOLONYA’yla birlikte Ortaçağ’ın ilk yüksek öğrenim kurumu olan o çok ünlü Paris üniversitesi teoride piskoposluğa bağlı bulunsa bile, aslında hür nitelik taşırdı.

‘Universitas magistratum et scolarium’ denilen ve öğrenci-hoca özerkliğini taçlandıran bu bağımsızlığından ötürü de tüm Avrupa’nın ‘irfan merkezi’ addedilirdi.

Ama, dev Endülüs alimi İbn Rüşd’ün ‘mutlak doğru’yu izafi kılan; dolayısıyla da İsevi dogmaların sorgulanmasına kapı açan Aristo yorumu 13. Yüzyıl sonlarında Arabi’den Latince’ye çevrilip Fransa başkentine ulaştığında, kıyametler kopuverdi.

Bir bölüm hoca bu ‘eleştirel düşünce’yi ‘sapkınlık’ diye aforoz etmek istedi.

Önce piskoposu imdada çağırdılar ve nihayet Vatikan duruma ‘el koyunca’, ‘irfan yuvası’nın ne özgürlüğünden, ne de çok uzun süre, şöhretinden eser kaldı.

‘Mutlak doğru’nun ‘esaretçilik ideoloji’si üniversitenin canına okudu.

‘Laikçiliği’ aynı kapıya çıkar, işte bizim YÖK’ün ‘kök’ü de bu ideolojidedir!
Yazarın Tüm Yazıları