ÖNCE, kırk dokuz yıl aradan sonra Türkiye’yi ilk kez resmen ziyaret eden Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’e can-ı gönülden hoş geldin diyoruz ve onun şahsında, dost ve kardeş Helen halkını bütün kalbimizle selamlıyoruz.
Girizgáh pek mi pohpohlu oldu dersiniz?
Olsun, değer!
* * *
DEĞER, çünkü dediğim gibi dile kolay, Karamanlis’in dün başlatmış olduğu Ankara yolculuğu haniyse yarım yüzyıllık bir "antrakt"tan (!) sonra gerçekleşiyor.
Eh, bırakın Türkiye ve Yunanistan gibi kapı komşusu iki ülkeyi, böylesine uzun bir süre ertesindeki her yeni temas, uluslararası ilişkilerin genel çerçevesinde dahi "günün máná ve ehemmiyetine" uygun biçimde selámlanır.
Dolayısıyla, Atina liderinin ziyaretini "tarihi" diye tanımlamak abartı oluşturmuyor.
Yukarıda kasten yaptığım gibi de, gazetecilik dili yerine diplomatik formül kullanmak "işgüzárlık" kategorisine girmiyor.
Konstantin Karamanlis’e bugün Aristo lisánında "kalos irthate" demez ve de temsil ettiği Helen ulusunu "kalimera" diye selámlamazsak, bunları ne zaman yapacağız ki?
Şimdi gelelim işin daha ciddi ve de bilhassa, daha insani boyutuna?
* * *
EVET insani, çünkü "zeybek - zeybetiko" ve "rakı - uzo" edebiyatı bir yana, Türk ve Yunan halklarının birbirlerini yeniden keşfetmesinde; dolayısıyla da eski kavgaları aşmak azmiyle hızla barışıklığa doğru ilerlemesinde insani bir feláket belirleyicilik taşıdı.
17 Ağustos 1999 Körfez Depremi’ni kastediyorum!
Bu tarih, Atina liderinin dünkü ziyaretinden de sonsuz defa daha ta-ri-hi-dir!
İki ulusun ve iki milletin tekrardan birbirlerine kavuşması açısından kesin bir virajdır.
* * *
ÖYLEDİR ve nitekim, Turgut Özal’ın mimarı olduğu "Davos Süreci"; dostlar alışverişte görsün kábilinden arada bir uygulanan "gül uzatmak" diplomasisi; yahut, tek tük sivil inisiyatifle gerçekleştirilen "dostluk girişimleri", yukarıdaki facianın aniden yarattığı ve derhal kolektif boyut kazanan "yakınlaşma dinamiği"nin yanında birer sıfır olarak kaldılar.
Bunların hiçbiri, 1999 Ağustos’u ertesindeki ivmenin virgülüne dahi ulaşamadı.
Uğradığımız áfet karşısında Helen halkının duyarsız kalmaması ve can-ı gönülden yardıma koşması; artı, aynı halkın modern iletişim kanalları vasıtasıyla Türklerin o kadar da fazla "öteki" olmadığını anlaması; daha artı, bizzat biz Türklerin de, söz konusu duyarlılık ve yardım sayesinde bu defa Helenlerin yine çok fazla "öteki" olmadığını öğrenmemiz, bin diplomatik temastan ve bin "gül uzatmak" nutkundan etkili oldu.
Dolayısıyla da, bir anlamda eski "normallik" dönemine döndük.
Yani, 2. Savaş’taki "Büyük Açlık" sırasında, ablukaya rağmen Pire’ye şilep şilep un gönderdiğimiz ve hasta çocuklarını İstanbul’a taşıdığımız "kara gün dostluğu"nu tazeledik.
* * *
HEYHAT, insanlık tarihi bazen böyledir. İnsanoğlu barışmak için faciayı bekler.
Hûsumetler ancak feláketlerle yıkılır ve dostluklar onların enkázı üzerinde yükselir.
İşte, Ege Denizi’nin iki yakası arasındaki köprü de İzmit Körfezi’nin iki sahili arasındaki çöküntü ekseninde inşa edildi. Ediliyor ve edilecek.
Ve, deprem sonrasının toprağı oturduğu için, zemin şimdi eskisinden daha sağlamdır.
Türk ve Helen halklarının kardeşliği, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in yarım asır sonra resmi Ankara ziyareti gerçekleştirmesi "hazmedecek" ölçüde pekişmiştir.
Dolayısıyla, "kalos irthate Kostaki" ve artık ne sizde, ne bizde deprem istiyoruz.