WikiLeaks şaşırttı mı?

MUHTEVİYATLARI itibariyle “WikiLeaks” belgeleri beni zerre kadar şaşırtmadı!

Niye şaşırtsın ki?

EVET şaşırmadım, çünkü korsan internet sitesi tarafından yayınlanan ABD Dışişleri Bakanlığı dokümanları aslında hiçbir “tahmin edilmedik” şey içermiyor.
Avustralyalı meczubun ayağa, daha doğrusu sanal ekrana düşürdüğü “sırlar”da (!) ne bir sürpriz, ne bir sansasyon, ne de skandal bir boyut var.
Güncel olayları biraz yakından izleyen; bir nebze analitik tahlil yapabilen ve devlet adamlarından hariciye memurlarına uzanan halkada da “dünya ricâli” kulislerini hafiften koklayan herkes için yukarıdaki “ifşaatlar” zaten üç aşağı, beş yukarı biliniyordu.
Ayrıntısına, dedikodusuna, detayına vakıf olmak şart değil, en azından sezinleniyordu.

ÖYLE ve şaşırmak ve şapa oturmak için kuş beyinli olmak gerekirdi.
Meselâ bizim “ulusalcılar” gibi, Türk dış politikasındaki “eksen kayması”nın (!) aslında Washington’un “emriyle” ve bir “danışıklı dövüş” olarak gerçekleştiği yönünde ahkâm kesip binbir komplo teorisi uydurmuş olmak gerekirdi.
Oysa “WikiLeaks” kayıtlarında işte apaçık ortaya çıktı, Davutoğlu İran ve İsrail konusunda Amerikan diplomasisinin gazabına uğramıştır ve onunla fena halde didişmiştir.
Bakalım aynı “ulusalcılar” şimdi ne kulp bulacaklar? Ne mazeret icat edecekler?
Belki de bu defa internet sitesini CİA’nin yönettiğine ve belgelerin de sahte olduğuna dair başka bir komplo teorisi daha üfüreceklerdir ki, eh yutan yutar ve afiyet şeker olsun!

SÖZ konusu belgelerin gerçekliği tabii ki su getirmiyor.
Düzmece demek için ya yukarıdaki komplo teorisyenlerine dâhil olmak, ya da “ifşaat”tan canı yandığı için yalanlama yapan bir devlet adamı veya memuru olmak gerekir.
Zaten “WikiLeaks”ın kurucusu ve yöneticisi durumundaki Julian Assange’nin kısa biyografisine ve bilhassa da bugüne kadar yemiş olduğu herzelere şöyle bir göz atmak, söz konusu gerçekliği doğrulamaya yeter derece unsur sunuyor.
Sanal âlem budalası bu ultra-zekâ meczubun en güvenli addedilen bilgisayar sistemlerinde bile fink attığı hiç kuşku götürmüyor.
Eh, böyle giderse Allah şu pek şişirilen “bilişim toplumu”nun sonunu hayır eyleye!

ÖTE yandan, başta belirttiğim gibi yakın mazide yaşanmış olan olayların genel seyri ve mantıki tahlili de belgelerin gerçekliğini kanıtlayan diğer unsuru oluşturuyor.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığının kanaatine göre Çin, komünist olmasına rağmen Kuzey Kore’nin dağılmasına ve Güney Kore çatısı altında birleşmesine ses çıkartmayacakmış.
Övünmek gibi olmasın ama Halep ordaysa arşiv buradadır ve isteyen açıp açar bakar, aşağı yukarı on yıl var ki bu satırlar yazarı da yine aynı savı yine burada dile getirmişti.
Demek ki ya Washington hariciyesi benim kulağıma bir şeyler “fısıldıyor” (!), ya da aklın yolu bir olduğu için gelişmelerin nesnel analizi aynı sebep ? sonuç ilişkisine götürüyor.
Ancak her halükarda, Bolşeviklerin 1917’de iktidarı ele geçirir geçirmez Rus, İngiliz ve Fransız gizli anlaşmalarını açıklamasından sonra tarihin en büyük “ifşaat skandalı” olan “WikiLeaks” vukuatı yukarıdaki “bilişim toplumu”nun yeniden sorgulamasını ve kuralların yeniden belirlenmesini bütün insanlık açısından mutlak bir zorunluluk haline getiriyor.
Çünkü o bilişim teknolojisi o insanlığı, şimdiye dek hiç yaşanmamış olan ve sonsuz vahamet arzeden bir “teşhircilik” ve karşıtı “röntgencilik” hastalığından muzdarip bıraktı.
Evet evet, “teşhircilik” ve “röntgencilik” ki, hastalığı başka yazılarda irdeleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları