Paylaş
“Kürt açılımı”nı “ABD patentli” (!) olarak nitelendirdikten ve TSK’ya “sakın cevaz verme ha” uyarısını yaptıktan sonra bir de, “sonumuz Yugoslavya olur” diye buyurdu.
Hayır, olmaz!
* * *
OLMAZ, çünkü en önce, ulus-devletler çağına ve dünya sistemine ilişkin olarak dün sıraladığım bir dizi sosyo-politik nedenden ötürü, Türkiye Cumhuriyeti bölünmez. Bölünemez.
Ancaak, Baykal ve Bahçeli’nin iddiası tam tersinden doğru!
Şöyle ki, ısrar istedikleri statüko hala dayatılırsa, yine de Yugoslavya gibi bölünmeyiz ama, ona daha alt düzeyde benzer bir kaosun Türkiye’de ilânihaye sürmesini önleyemeyiz.
Yani Kürt sorununu çözümleyemez ve de çeyrek asırdır yaşanan savaşı bitiremeyiz.
* * *
ÖYLE, zira CHP lideri bilmiyor mu ki, unuttu mu ki, hatırlamıyor mu ki, Balkan ülkesindeki fitili ateşleyen taraf, bizzat “hakim millet” konumundaki Sırplar olmuştur?
Farklı halkların meşru isyanını, onları hiçe sayan Miloseviç’in aynı Sırpları “eşitler içinde ayrıcalıklı eşit” statüsüyle donattığı Haziran 1989 Kosova nutku başlatmamış mıdır?
Tarihin mürekkebi taptaze ve Baykal kimi inandıracak, Belgrad trajedisindeki perde, Türkiye’de hedeflenen “ileri atılım”a yüzseksen derece zıt “geri adım” kalkmamış mıdır?
Hayır, Yugoslavya’yı “açılım” bölmemiştir!
Evet ve tam tersine, Yugoslavya’yı “kapalım” (!) bölmüştür!
Ve elmalarla armutları karıştırmayalım, bu devlet baştan etnik temelde inşa edilmiştir.
Kabul demagojide dilin kemiği yok ama, yine de doğrulukta biraz edep olmalı!
* * *
ÖTE yandan Türkiye, çok yakın geçmişe dek Avrupa’daki diğer bir Slav devletini oluşturmuş olan Çekoslovakya örneğindeki gibi, öyle paşa paşa ve tatlı tatlı da bölünmez.
Çünkü en önce, 1. Harp ertesi tamamen suni biçimde kızağa konulan; üstelik, TC’den farklı olarak tek başlı imparatorluk merkezinde değil, çift başlı emperyal kraliyet periferisinde inşa edilen o Prag başkentli ulus-devletin, Ankara başkentli ulus-devletle bir benzerlği yoktur.
Fakat belki daha önemlisi, Türklerle Çekler ve Kürtlerle Slovaklar arasında hiç yoktur.
* * *
ÖYLE, zira İbnî Haldun’un deyimini kullanırsak, her iki Orta Avrupa kavmiyle, her iki Anadolu kavmi arasında derin bir “asabiye” uçurumu, yani varoluş farkı mevcuttur.
Zaten “ordu millet” olmakla övünen biz Türkler, modern edebiyatın ilk anti-militarist kahramanı “Aslan Asker Şvayk”ı yaratmış Çekler gibi, uysallığıyla tanınan bir ulus değiliz.
Eh, başka aşiretlere dahi yol vermeyen Kürtler de, Rus tankları ülkeyi işgal ettiğinde subayları konuşarak “ikna etmeye” çalışan Slovaklar gibi, “barışçıl” bir millet sayılmazlar.
Dolayısıyla, yukarıdaki “asabiye” her ikimize pek asâbi bir ruhiyatla yandığı için, fena halde karakolluk olmadan, Çek-Slovak tarzı bir boşanma yaşamamız mümkün değildir.
Hele hele, hakim unsur biz Türklerin Kürtlere, “madem anlaşamadık, bari Çek ve Slovaklar gibi kafa göz yarmadan ayrılalım” diyeceğini düşünmek, hezeyanın daniskasıdır.
O halde, Baykal’ın iddia ettiğinin aksine, nasıl ki “açılım” yapmış bir Türkiye’nin, “kapalım”a sokulduğu için parçalanan Yugoslavya gibi bir “kanlı bölünme”ye uğraması ihtimali yoktur; Çekoslovakya türü bir “dostane bölünme”nin hiç mi hiç ihtimali yoktur.
Üstelik biline, böyle bir “bölünme”nin ancak faraziyesi takvime geldiği takdirde bile, bunu ilk reddecek taraf bizzat ezici Kürt çoğunluk olacaktır ki, nedenlerine yarın değineceğim.
Paylaş