Paylaş
Ardından, federasyon - konfederasyon seçeneğinin de gerçekçi olmadığını yazmıştım.
Bu ikincisini daha sonraya bırakıp, ilkin şu “bölünemezlik” olgusundan başlayalım.
* * *
EVET, ülkemiz görünür gelecekte bölünmez! Bölünmesi tahayyül dahi edilemez!
Dolayısıyla, gerek bir kesim ultra milliyetçi Kürt’ün “al-kaç” hayalperestliği; gerek bir dizi “beyaz Türk”ün (!) “ver-kurtul” aymazlığı; gerekse de, bilûmum “ulusalcı” taifenin “gitti gider, dahi gider” yaygaracılığı, hezeyandan başka bir şey değildir!
* * *
BU denli kesin konuşmam herhangi bir tabuya iman etmiş olmaman kaynaklanmıyor.
En “kutsal”ları (!) dahil, böylesine dokunulmazlıklar benim defterimde yazmaz.
Ama eğer yine de “bölünmeyiz” hükmünü veriyor ve yukarıdaki hayallere, alıklıklara ve vesveselere “hezeyan” diyorsam, nedenini ulus-devletler çağında yaşamamız oluşturuyor.
Evet evet, halâ ve halâ o ulus-devletler çağında yaşıyoruz.
Yarı kavmi-yarı toplumsal yapılar insanlığı belirlemeye devam ediyor ki, nokta!
* * *
OYSA kabul, özellikle “Avrupa ütopyası”yla birlikte söz konusu ulus-devletlerin kısmi bir aşınma sürecine doğru “teorik kavis” çizdiği doğrudur.
“Süpra nasyonal” denilen “ulus ötesi devlet” kavramı tedricen lûgate girmektedir.
Tamam da, şu an için asla tayin edici değildir. Kitabiyattan ileri gitmemektedir.
Başka bir deyişle, yukarıdaki “teorik aşınma” bir “pratik aşılma”ya varmamıştır.
Ve müneccimbaşı değiliz, eğer varacaksa da ne zaman gerçekleşeceğini bilmiyoruz.
Hatta, varacağı bile meçhûldür. Tarih öngörülemez bir kaos olduğundan, o “aşınma”nın bir saman alevi gibi sönerek ulus-devletlerin tekrar yükselmeyeceğini kim iddia edebilir?
Üstelik, hal-i hazırda mevcut ulus-devletler bünyesinde ortaya çıkan ve bu defa kendi ulus-devletlerini talep eden olan yeni mikro-milliyetçiliklere tepki olarak, bizzat oralardaki “eski millet” refleksinin de sıçrama yapmayacağına dair bir hüküm veremeyiz.
* * *
ÖYLE, zira iyi kötü-haklı haksız ama, o her “eski millet” bu dürtüyle donanmaya görsün, bıçak kemiğe dayandı mıydı, kurmuş olduğu ulus-devletinin postunu çok pahalı satar.
Örneğin, “hakim ulus” Sırpların Yugoslavya’daki kanlı direniş mazisi düne uzanıyor.
Nitekim, “milli ruhiyat” bab’ında zaten baştan beri birer hilkat garibesi sayılması gereken müteveffa Çekoslovakya ve gelecekte de belki Belçika emsalleri hariç, ne Yaşlı Kıta’da, ne başka bir yerde, kendi ulus-devletini gönül rızasıyla feshetmiş bir “ulus”a rastlanıyor.
Artı, Almanya hariç, aynı Yugoslavya hercümercinde AB’nin bölünmeyi reddedişi ve SSCB dağılışında da baba Bush’un Yeltsin’e “etme, eyleme” yalvarışı yine düne uzanıyor.
Çünkü, başta süper devletler, “dünya nizamı” genel olarak daima statükodan yanadır.
O “nizâm”da sahneyi kurmuş olanlar yeni aktör edinmekten hazetmezler ve korkarlar.
* * *
İMDİİ, durum böyleyken sen kalk ve, “madem ulus-devletlerin aşınma yaşadığı söyleniyor, o halde demek ki Türkiye de bölünecek” mantığıyla kâh “hemen bizimkisini kapıp kaçalım diye zil takıp oyna; kâh “aman verip kurtulalım” diye başından savmaya kalk; kâh da “uyan ey ahali, malımızı götürüyorlar” yaygarasıyla provokatörlüğe soyun.
Bunların üçü de hezeyandır ve “Kürt sorunu”na, dolayısıyla özü oluşturan “Türk sorunu”na ilişkin bir “açılım”da T.C. bölünmeyecektir ki, diğer nedenleri yarına bırakıyorum.
Paylaş