Paylaş
Gerek iktidar partisi, gerekse “Ergenekon” hempaları, Han milliyetçiliğinin Urumçi Uygurlarına karşı gerçekleştirdiği katliam konusunda gerçek bir hezeyan sergiliyorlar.
Birincisi “Türki-İslami sağ” cenahtan Çin’e, ikincisi de “Avrasi-sahte sol” kumpastan ABD’ye yüklenerek öyle inanılmaz “inciler” yumurtluyorlar ki, gülesim geliyor.
İlki Türkiye’yi bağladığına göre, bugün ona değinip diğerini yarına bırakacağım.
* * *
“ADETA soykırım”!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Urumçi olaylarını işte böyle tanımladı. Pes!
Pes, çünkü “adeta” diye kısmen “yumuşatsa” (!) bile, zahir AKP liderinin kulağı ağzından çıkanı hiç mi hiç duymuyor ki, bu affedilmez kelimeyi kullanmaktan çekinmedi.
Oysa hayır, böylesine netameli ve alengerli bir sözcük asla boşboğazlığa gelmez.
Asla ve asla, “soykırım” sıfatı olur olmaz mekân ve zamanda dil pelesengi edilemez.
* * *
EDİLEMEZ, zira soykırım hem milimetrik kuralları olan, hem de çok büyük müeyyideler getiren bir “insanlık suçu”dur.
Dev ölçekteki herhangi bir kitlesel katliam, ancak kıl kırk yarıldıktan ve uluslararası hukukta konsensüse varıldıktan sonra, tabir caizse, yukarıdaki sıfata “hak kazanır” (!).
Ve, zırt pırt “soykırım” lâfını kullanmak da o “insanlık suçu”nu ayağa düşürür.
Hele hele, sırtında 1915 Ermeni Kıyamı’nın kamburunu taşıyan ve tepesinde bunun Demokles kılıcıyla yaşayan Türkiye gibi bir ülke liderinin o sözcüğü bir başkası için telaffuz etmezden önce külahını önüne koyup, bin değil, milyar defa gibi düşünmesi gerekir.
Üstelik, suçlamanın yöneltildiği Pekin hem dünya dengelerinde, hem de Ankara stratejilerinde hayati rol oynayan bir Çin’in başkentiyse, kulah ne kelime, onun yerine kavuk koymak gerekir.
Dolayısıyla, tüm bunları unutan Erdoğan’ın kâh duygusal, kâhpopülist yaklaşımla, CHC tarafından uygulanan şiddeti “adeta soykırım” diye nitelemesi, ne “realpolitik” açıdan o CHC’nin, ne de “realist” açıdan dünya kamuoyunun kabulleneceği bir şey değildir.
* * *
EN önce, akıl var, yakıl var; görünen kasaba var, köy var, Çin kimseye “soykırım” (!) moykırım yapmıyor. Pekin’i Hitler, Stalin, Mao, Pol Pot veya Miloseviç yönetmiyor.
Ama bunu saptamak ve Uygur halkının kavmi aidiyetten dolayı kitlesel imhaya maruz kalmadığını söylemek, asla aşağıdaki gerçeği inkar etmek ve küçümsemek anlamına gelmez.
İşte zaten Urumçi’de 156 kişi katletti, o Çin tabii ki Büyük Han şovenizmi dürtüsüyle azınlık millet ve etnisitelere karşı baskı, özümseme ve zorda kalırsa da şiddet uyguluyor.
Dolayısıyla, “Türki Âlem”in tartışılmaz “cazibe merkezi” olan Türkiye Sincan’daki gelişmeleri mutlaka çok yakından izleyecektir. Ve de mutlaka mağdurun yanında olacaktır.
Yani, “ulusalcı” cihetin en şaklaban ve en pespaye “Ergenekoncu” kanadına mensup olan ve ülkemizde aynı Çin hesabına 5. Kol ajanlığı sürdüren “karanlıkçı Maocular”ın Pekin talimatıyla anında başlattığı dezenformasyon kampanyasına inanıp, Doğu Türkistan’ daki hısımlarımızın acısına, yarasına, cefasına ve cenazesine kayıtsız kalacak değiliz.
İnsani açıdan ahlaki, etno-coğrafi açıdan da siyasi yükümlülüğümüzü bileceğiz.
Türkiye kamu vicdanı ve Türkiye devlet diplomasisi olarak görevimizi ifa edeceğiz.
Ama bunun yolu ve yordamı Başbakan’ın “soykırım” boşboğazlığından geçmiyor.
Bunun yolu ve yordamı “diplomatik demokrasi”den geçiyor ki, yarın değineceğim.
Paylaş