Paylaş
Bu ülke Türkiye gündemine hiç girmediği için de sıradan analizler sayılması gerekirdi.
Oysa kıyametler koptu!
EVET kıyamatler koptu, çünkü birincisinde zahiren liberal–laik görünüme rağmen aslında Tunus’un totalitarizm sınırındaki bir diktatörlükle yönetildiğini vurgulamıştım.
“Ebedi şef” durumundaki Zeynel Abidin bin Ali ve bilumum familyasının Mağribi devlette “nepotizm” denilen tarzdan bir akraba tahakkümü kurmuş olduğunu ifade ettim.
Zenginliklerin aile efradı tarafından yağmalandığını kaydettikten sonra da tablodaki pembe sathiliğe aldanmamak gerektiğini ve ülkenin eninde sonunda patlayacağını belirttim
Diğerinde ise BM Bilgi Toplumu Zirvesi’nin burada yapılmasına ateş püskürmüştüm.
İnterneti sansürlü devlet nasıl seçilir diye köpürmüştüm ki, sen misin bunları yazan!
ÖYLE, zira o sıra Ankara’da görev yapan Tunus Büyükelçisi küplere binmiş.
Gerçeği tahrif ettiğimi öne süren ve Burgiba’nın “Atatürk modeli”ni benimsediğini hatırlatan iki resmi mektup gönderdi. Beni de tarihi ilişkilere darbe vurmakla suçladı.
Üstelik ekselansları ilişiğe eklediği “düzeltme”leri yayınlamamı da buyurmaz mı?
Emriniz olur sefir hazretleri ama bizdeki kalem serbestîsi sizdeki kadar prangalı değil!
Artı, hem mektupların, hem “düzeltme”lerin bir kopyasını Ertuğrul Özkök’e de yollayarak beni Genel Yayın Yönetmeni’ne şikâyet etmiş. Utanmasa “işte atın” diyecek.
Daha artı, diplomat arkadaşlarım fısıldadı, Dışişleri nezdinde de serzenişte bulunmuş.
Düşünün, muhtemelen bin Ali’nin iltimaslılarından olan bir elçi sırf bir gazeteci bir yazı yazdı diye himmetinde yaşadığı zevata toz kondurmamak için etrafı vaveylaya veriyor
Pekii, şimdi?
ŞİMDİSİ şu ki benim dört – beş sene evvel öngördüğüm gibi işte Tunus “patladı”!
Bir aydır “iş, ekmek, hürriyet” diye bağıran kitleler zaptiye katliamlarına pes etmedi.
Dolayısıyla da, yirmiüç yıldır iktidar koltuğuna yapışmış olan diktatör önceki gece ve metazori, zaten göstermelik seçimlerde tekrar aday olmayacağını açıklamak zorunda kaldı.
Belki doğru, belki bir parmak bal çalıyor, internet sansürünü de kaldırmaya söz verdi.
Hatta dünden itibaren bir “milli birlik” hükümetinin kurulması bile gündeme geldi.
Sizin anlayacağınız, bana itham ve beddua yağdırmış elçi gerçek önünde şapa oturdu.
Efendisi gidiyor ya, şu an nerede görevde olursa olsun zahir etekleri fena tutuşmuştur.
FAKAT doğru, elçinin mektupta zikrettiği gibi Tunus bağımsızlığının önderi Habib Burgiba Mısır’ın Nasır’ından ziyade Atatürk’ün pragmatik modeline yakın durmuştu.
Zaten aslına bakarsanız, ailevi nepotizm hariç şimdiki halef Zeynel Abidin bin Ali de liberal ekonomi ve laik dayatma tercihleriyle özünde selefine sadık kaldı sayılır.
Ancak Türkiye’yle söz konusu ülke arasında hayati ayırımı mutlaka görmek gerekiyor.
İYİ – kötü ama biz Cumhuriyet’ten topu topu yirmiüç yıl sonra çoğulcu rejime geçtik.
Oysa Tunus elli beş seneden beri ve hiç aralıksız “Ebedi Şef” sultalarında yaşıyor. Mağrib ve Maşrek’in tüm Arabî - Berberî ülkeleri gibi demokrasi orada da yeşermiyor.
Kâh dini, kâh laik, eskinin otoriter ve despotik sistemleri yerlerinden kıpırdamıyor.
Ve bu despotik durağanlık da tek seçenek olarak topluma sızan İslami köktenciliğin ekmeğine yağ sürüyor ki, yine şimdiden öngörüyorum, aynı tehlike artık Tunus’u da bekliyor.
Elçi melçi mugalâta yapmasın, Türk modeliyle Tunus kopyası arasındaki fark budur!
Paylaş