Paylaş
Yukarıdaki saptamama çok yerinde bir “buna Türkiye de mi dâhil” sorusu yöneltildi.
Hiç tereddütsüz ve kestirmeden “hayır” cevabını verdim.
Sonra da “Türkiye’yi etkilemez, aksine Türkiye oraları etkileyecek” diye ekledim.
EVET, Türkiye dün olduğu gibi bugün de Arabî dünyayı etkiliyor ve etkileyecek.
Dün derken, 1923 Cumhuriyeti’mizin geçmişte bir dizi Ortadoğu lideri ve rejimi tarafından model olmasa dahi en azından emsâl olarak algılanmış olmasını kastediyorum.
Tamam, Mişel Eflâk’ın Baas ideolojisi tabii ki belirleyici addedilir.
Fakat yine de Mısır’da Nasır kısmen; Tunus’ta Burgiba’sı haydi haydi; Cezayir’de de ilk FNL yöneticileri önemli ölçüde “Kemalist Devrim”in rüzgârında yıkanmışlardı.
“Laik modernite” tercihinde eski Payitahtlarının yeni uygulamasından esinlendiler.
OYSA bugün son nefes verişlerini seyretmekteyiz. Orta–uzun vadede hepsi iflas etti.
Ancak söz konusu iflası 1923 Cumhuriyet’imizin zaten baştan “yanlış” olduğu ve her halükarda da Araplara uymayacak bir “örnek” sunduğu teziyle açıklamak abesle iştigal eder.
Tam tersine, hiç şüphesiz ki mevcut olan o “yanlışlar” bir yana, Arabî sistemlerin fiyaskosu esas olarak onların bizim “Cumhuriyet evrimimizi” reddetmesinden kaynaklandı.
Zira, iyi-kötü ama Türkiye kuruluştan sadece yirmiüç yıl sonra çok partili rejime geçti.
Oysa yukarıdaki o Mısır bağımsızlıktan ellisekiz; o Tunus ellibeş, o Cezayir ise ellibir sene sonra dahi hâlâ tek bir gerçek demokrasi tecrübesine şahit olmadılar.
Bırakın teokratik krallıkları, “laik” addedilenlerinde de durum yine aynıdır.
Üstelik de sözümona 1989’dan beri o demokrasilerin “yükseliş çağı” yaşanıyor.
Bu takdirde demek ki “yanlış” olan şey “Türk modeli” değil onun kopya şeklidir.
Zaten de iş böylesine yalap şalap bir taklitten öteye gitmediği içindir ki Arap Dünyası her hangi bir “Müslüman demokrat” partiyi, yani AKP’yi kendi bünyesinde yaratamadı.
OYSA o AKP sayesinde Arap kitleler “Türk modeli”ni bugün yine baş tâcı ediyorlar.
Evet, öyle! Ankara’daki karşıtlık Kahire’deki, Tanca’daki, Oran’daki gerçeği silemez!
Artık elitlerle sınırlı olmayan “Arap sokağı” hanidir “Tayyip” ismiyle yatıp kalkıyor.
Açın ekranı, gazeteyi, interneti, TC Başbakanını haniyse “ilâh” addediliyor.
Okyanus’tan Körfez’e uzanan coğrafyada polise taş atan veya gizlide konuşan insanlar “bize de bir Tayyip lâzım” diye tekrarlıyorlar ki, samimi hitap sevgi tezahürü oluşturuyor.
Üstelik yukarıdaki olgu sokağın duygusallığını ve Arap dünyasının sathını aşıyor.
Batı medyasındaki yorumlar “keşke oralarda da bir AKP olsa” ağırlığını taşıyor.
Ancak aynı tahlillerde, benim aşağıda söylediğimden daha usturuplu, daha “siyaseten doğrucu” bir lügatle “acaba Araplar bunu becerebilirler mi” sorusu da ihmal edilmiyor.
Kaldı ki Obama’nın “fikir teatisi” için ilkin Erdoğan’ı aramasının arkasında, ABD’nin Arap âlemindeki bu yeni “Türk etkisini” ve “Tayyip fenomeni”ni bilmesi yatıyor.
KABUL, söz konusu fenomende İsrail’e karşı alınmış tavrın payı tabii ki önemlidir.
Ama Arap kitlelerin çoğulcu sisteme olan özlemi ve o sistemin de “Türk modeli”nde “Müslüman demokrat” bir partide cismanileşmesi yukarıdakinden bin defa daha önemlidir.
Zira olağan zaaflarına rağmen AKP İslam âlemindeki tek evrensel demokratik yapıdır.
Artı, hem 1923 doğumlu “Türk modeli” sayesinde vardır, hem de onun evrimsel ve meşru mirasçısıdır ki, bunu anlamak için illâ Kahire veya Tunus’ta Arap mı olmak gerekiyor?
Paylaş