Türk meselesi mi Kürt meselesi mi

SAY say bitmez ve bastır bastır dinmez, şu kadar yılda bu kadar isyan yetmedi mi?

Son otuz senelik savaş ve onun katlettiği kırkbin insan akıl fikir ihsan etmedi mi?

Haberin Devamı

Demek ki yetmemiş ve demek ki etmemiş!

* * *

ÇÜNKÜ, ağzımdan yel alsın, sosyal demokrat zaten ne kelime, demokrat bile olmayan bir CHP’nin ve şoven milliyetçiliğe barbut atan bir MHP’nin “Kürt açılımı”na ilişkin hiddet, nefret ve öfkesini, “eh, işte asıllarına rûcu ettiler” diye geçtiğimi varsayalım.

Fakat, derhal peydahlanan ve aslında “ulusalcı” ideolojinin “light”, “utangaç” ve “solumtırak” kesimine mensup olan yeni akıldaneler de yukarıdakilerden hiç geri kalmıyor.

Bir; AKP hükümetinin t-a-r-i-h-i girişimi “Obama talimatı”ndan kaynaklanıyormuş.

İki; madem bir Kürt meselesi olduğuna göre, o halde açılım maçılım diye başımıza bir de “Türk meselesi” çıkartmanın alemi yokmuş.

Haberin Devamı

Obama hezeyanına daha sonra geleceğim, önce şu “Türk meselesi”nden başlayalım.

* * *

KİMSE çocuk kandırmasın, söz konusu “Türk meselesi”ni zaten ortadadır!

Ezelden beri mevcuttur. Benliğimize kazınmıştır. Travmasını da an be an yaşıyoruz.

Kâh Ayvalık’taki turist teknelerinde metazori “Onuncu Yıl Marşı” söyleyerek, kâh ahalisi tek kelime Dede Korkut lisanı bilmeyen dağlara “Ne mutlu Türküm diyene” diye yazarak; kâh da kamuoyu sondajlarına yedi cihanın bize düşman olduğu cevaplarını vererek, kolektif bilinçaltımızda çok vahim arazların hüküm sürdüğüne dair sayısız ipucu sergiliyoruz.   

Evet evet, Tanzimat’tan, Jön Türklerden, Meşrutiyet’ten ve Cumhuriyet’ten; yani, çok milletli imparatorluktan ulus-devlete geçiş iradesinin süreç olarak başladığı tarihten itibaren, biz daima o “Türk meselesi”yle boğuştuk ve de sorunu daha çözümleyemedik.

* * *

NİTEKİM, aynı etnik kimliği ve aynı hissiyatı paylaşmamalarına rağmen, söz konusu ulus-devleti oturaklaştırmak çabası sırasında zorla empoze ettiğimiz ve aslında hem etnik bir kimlik, hem de gönüllü bir hissiyat yansıtan “Türk” tanımında hâlâ ve hâlâ ısrar ediyoruz.

Artı, öyle uzun boylu değil daha düne kadar, Kürtlerin öz dilini dahi “kart kurt” diye aşağılayacak ölçüde, insanoğlunun fıtratındaki aidiyet dürtüsünü hoyratça bastırdık.

Haberin Devamı

Ve hâl böyleyken, sen şimdi kalk ve suret-i haktan gözükmeye çalışarak, “açılım-maçılım diyerek ortaya bir de ‘Türk meselesi’ çıkartmayalım” diye “itidal” (!) tavsiye et!

* * *

OYSA aksi mümkün değil, zaten varolan bu “Türk meselesi” mutlaka ortaya çıkacak.

Çünkü, zaten ondan bağımsız bir “Kürt sorunu” yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır.

Aşikâr, sebep-sonuç ilişkisinde “Türk sorunu” “Kürt sorunu”nu, “Kürt sorunu” da “PKK sorunu”nu doğurmuştur ki, ancak birinciden başlandığı takdirde tedavi sonuç verir.

Ve o tedavi, artık kendi kimliğini dayatmayan bir “Türk çözümü”nden geçmektedir.

En önce de, “Türk” hissiyatı taşıyanların, tabii ki yine tek devlet çatısı altında olmak kaydıyla, yeni üst kimliğin “Türkiyelilik” olarak tanımlanmasını onaylaması gerekmektedir.

Haberin Devamı

Artı, modern ve eşit bir “yurttaşlık sözleşmesi”ni kabullenmemiz de gerekmektedir.  

Yani, eğer illâ bir “taviz”den bahsedilecekse, bunu esas olarak Türk tarafı verecektir.

Hâkim etnisite, hâkim hissiyat, hâkim dil konumunda olduğumuzdan; üstelik Kürtlere ve diğer azınlıklara oranla ayrıcalıklarla donandığımızdan, böyle olması da sonsuz doğaldır.

Kaldı ki, hiçbir sorun tavizsiz çözümlenmez. Hem “Kürt meselesi”ni, hem de dolaylı yönden “PKK meselesi”ni doğurmuş olan “Türk meselesi” ise hiç çözümlenmez.

Ancak, “taviz”den söz ettiğim için “bugün elini veren, yarın kolunu verir” falan denilmesin, “kırmızı çizgiler”in nereye kadar esneyebileceği konusunu yarın işleyeceğim.

 

Yazarın Tüm Yazıları