GENELKURMAY Başkanı’nın geçen haftaki "iletişim toplantısı"na değinirken, başkasına çuvaldız batırmadan önce iğneyi kendimize, yani anlı şanlı medyamıza batıracağım.
Zira sorarım, hangi demokratik ülkede bütün belli başlı televizyonlar, en üst yetkilisi olsa bile, bir ordu yöneticisinin iki buçuk saatlik basın toplantısını naklen yayınlarlar?
Artı, salonda "ağır toplar"ıyla hazır ve nazır olurlar? Sivil geleneklerin hüküm sürdüğü toplumlarda böyle bir şey hayal dahi edilemez!
***
BİLİYORUM, yukarıdaki "iğneleme"me karşılık şimdi şu argüman getirilecek:
"Canım, kör müsün? İşte zaten o sivil gelenekler bizde yerleşiklik kazanmamış olduğu içindir ki medya Başbuğ’un açıklamalarına böylesine önem atfetti".
Hayır, bu argüman kabul edilemez! Mazeret suçtan büyüktür! Öyledir, çünkü demokratikleşme süreci bir bütündür. Nesneler de en az özneler kadar "sıradanlaşmalıdır" ki, etki-tepki ilişkisi birbirlerine karşı tamamlayıcılık yaratsın.
Başka bir deyişle, burada o "nesne" durumunda olan medya "normalleşmeyi" artık öğrenmeli ve benimsemelidir ki, "özne" de kendisine yönelik bu yeni tavrın bilincine varsın.
Dolayısıyla, aynı "normalleşme" ihtiyacını ister istemez kendisi için de hissetsin.
Nitekim, söz konusu belirginlik henüz çok netleşmedi ama, Genelkurmay Başkanı’nın sergilediği tutum "öz itibariyle" TSK’nın da "normalleşme" trendine girdiğini ortaya koydu.
***
EVET evet, ülkemiz demokrasisine tarihi bir viraj döndüren "Ergenekon" davasına ilişkin küçümser edásı; halk iradesinin TBMM’ye seçtiği DTP’yi tümüyle dışlayan katı tavrı; gizli depolarda bulunan silahları emniyete fatura etmek isteyen çağrışımlı tutumu ve tabii ki bütün bu "Prusyavari" söylemin sivil sistemle mevcut bariz çelişkileri ne olursa olsun, İlker Başbuğ yine de TSK’nın artık "normalleşmek" istediğininsinyalini verdi.
En azından,bunun gelecek için "esas rota" ve "ana yol" olarak seçildiğini kaydetti.
Buradaki belirleyici noktayı da, ordunun demokratik rejime sadık olduğunun ve kalacağının; artı, darbe ve müdahale yandaşlarını bünyesinde barındırmayacağının bizzat Genelkurmay Başkanıtarafından bilhassa ve altı çizilerek vurgulanması oluşturdu. Şimdi yukarıdaki askeri lügati sivil lisána tercüme edelim.
***
İLKİN, TSK buruktur! Mesleki lonca olarak "haksızlık"a uğradığını düşünmektedir.
Yani, ülkemizdeki demokratikleşme evrimi o TSK’nın sahip bulunduğu ayrıcalık ve dokunulmazlıkları tırpanladığından, ciheti-i askeriye "kadrinin bilinmediği" (!) kanısındadır.
Başbuğ’un açıkça telaffuz etmediği ama çağrıştırdığı birinci "geri plan" budur.
Ne var ki, devranın değiştiği ve şeylerin asla eskisi olmayacağı da kavranmaktadır.
En azından, "Ergenekon" zanlısı emekli paşalardan farklı olarak, şimdiki komuta kademesi bağrına taş basa basa, "gidişat"a ayak uydurmak iradesini beyan etmektedir.
***
FAKAT bu "normalleşme" sırasında, o ayrıcalık ve dokunulmazlıklara alışmış TSK’nın "adapte olması" için, zamana yayılan ve tedrici işleyen bir elástikiyete ihtiyaç vardır.
Artı, hem "zevahirin kurtarılması", hem de iç bünyede çatlak çıkmaması için "eski defterlerin açılmaması" Genelkurmay Başkanı tarafından "tercih-i şayan" sayılmaktadır.
Başka bir deyişle, Başbuğ’un sözleri satır aralarından okunduğu takdirde, aşağıdaki şekilde formüle edilebilecek bir "öz" ortaya çıkmaktadır.
"Lütfen ’yumuşak geçiş’ için bize biraz müsaade edin ve maziyi karıştırmayın.Ama size söz, tedbirimizi alıyoruz, o mazi gelecekte bir defa daha tekrarlanmayacak."
Bu "öz" bile demokrasi "normalleşmesi"de artık nereye ulaştığımızın müjdesidir!