Torunnâme

HOŞGELDİN İlyas! Bienvenue Elias!

Safalar getirdin Elif Uluengin’in ve Frederic Aron’un oğlu!

Haberin Devamı

Artı, familyalar hep cenaze ilânlarında ifşa edilecek değil ya işte bir defasında da doğumda olsun, hoşgeldin Sinan–Luc’ün, Cem– Nicolas’ın ve Alex–İskender’in yeğeni,

Ve de tabii, dedesinin torunu!

* * *

EVET, isminle müsemma salih adam hoşgeldin ve safalar getirdin de, doğrusu, yine isminle özdeşleşen ve veliliğine himmet eden Hızır Aleyselâm gibi çabucak teşrif buyurmadın.

Tâa Paris’lerdeki anneciğin sancılarda ve babacığın kaygılarda; tâa İstanbul’lardaki dedeciğin de sabırsızlıklarda dokuz doğururuyor ama, sen hiç acele etmedin. Nazlandın.

Her neyse, işte geldin ya!

* * *

GELDİĞİNİN haberini dedene baban haber verdi. Müjdeledi.

İftar vaktiydi ve senin gelişinle birlikte artık hakikaten ihtiyarlayacağının bilincinde olan; dolayısıyla da züğürt tesellisini Herman Hesse’den cebinde taşıdığı “İhtiyarlık Günlüğü”nde arayan o deden, oruçlu olduğundan değil ritüele riayet ettiğinden, Eminönü’ndeki balık-ekmek tezgâhına çökmüş, müminlerle beraber ezanın okunmasını bekliyordu.

Haberin Devamı

Cep telefonu çaldı. Canım ciğerim Fred “torunun oldu” dedi ve “kızın turp gibi” diye ekledi. Kilosunu, boyunu, posunu sıraladıktan sonra da “morukladın” diye lâtife etti.

Top patladı, mahyalar yandı, deden Norveç uskumrusundan bol soğanlı bir dilim ısırdı ve üç dayına da, şimdi yeğen sahibi olduklarına dair mesaj gönderdi.

Sonra kalktı; yürüyerek Galata’ya geçti; tünelle yukarı çıktı ve sakın ramazandır diye dedenin namıma tasalanma Müslümanlık, Protestanlık, Yahudilik ve agnostiklik karışımı salih adam, günahı onun boynuna bu defa da bar tezgahına çökerek kâllavi viski söyledi.

Eve döndüğünde ise Mendelssohn’dan “Elias” oratoryası koydu ve bir viski daha içti.

Hoşgeldin İlyas, bienvenue Elias ve şerefine!

* * *

YOK, ne senin Dersaadetli anne tarafının, ne de Alzaslı baba tarafının töresi Ahmet Arif’inki gibidir. Dolayısıyla, maazallah, öyle üç gün meme vermemezlik falan edilmedi.

Kabul küçük adam, belki “yukarı mahalle” kliniklerinin bir eli yağda, bir eli balda loğusa odasında değil de varoşun, banliyönün, avamın sıradan koğuşunda emzirtildin ama, unutma ki son tahlilde yine de el bebek, gül bebek bir Paris’in hastanesinde dünyaya cö dedin.

Haberin Devamı

Dolayısıya, deden hiç durmadan yağdırdığı telefonlardan biliyor, her an hazır ve nazır hekimin, ebenin, hemşirenin senin ve annenin üzerine titremesi bir yana, ek vitaminin, takviye maman, şunun, bunun tamamlandıktan sonra, her defasında bir de dirhemi dirhemine tartıldın.

Tartıldın ki, bakalım biraz büyümüş müsün ve bakalım, adını taşıdığın peygamber gibi biraz salih insan olmak yolunu tutturmuş musun?

* * *

TUTTURMUŞSUN, tutturmuşsun, nitekim de deden kendi gözleriyle gördü!

Eee, tabii torunsun; üstelik ilk torunsun; daha üstelik de ilk gözağrısı kızının ilk çocuğusun. İki eli kanda olsa seni temaşaya gitmeyecek dedenin dedeliğinden hayır mı gelir?

Haberin Devamı

Gidiş–dönüş dolmuş uçakta ucuz bilet, deden çantasına hem o “İhtiyarlık Günlüğü”nü, hem de senden söz eden mukaddes kitapları koyduğu gibi, pır, işte bebeciğe kavuşuverdi.

Pek de akça pakçasın canım, Alzaslı yanın ağır basmış. Ama bunlardan bana ne?

Deden senin gözlerinde, “Rabb’ın günü çatmadan önce size İlyas’ı göndereceğim” diyen kutsal kitap ayetini okudu ki, o halde hoşgeldin salih insan olmaya namzet çocuk!

Bienvenue Elias ve safalar getirdin torunum!

Yazarın Tüm Yazıları