TESETTÜRLÜ hanımlarımız da bazı İstanbul kiliselerindeki Noel ayinlerini izlemiş.
Gazetelerde yayınlanan o fotoğrafları görünce sonsuz mutlu oldum. Sevinçten uçtum.
Oysa ki ben, takıp takıştırmış ‘sosyetik’lerimizin başta o pek ‘in’ (!) Sen Antuan mabedi, İsevi ibadethanelere üşüşerek Hıristiyanlara yer dahi bırakmamasını çok eleştirmiştim.
Eleştirmek ne kelime, ‘görmemişin oğlu olmuş’ diye açık açık alaya aldım.
Ama, imani aidiyet yansıtan hanımlarımızın katılımını bu özentiden ayırmak gerekiyor.
* * *
ÖYLE, çünkü buradaki ‘ötekini bilmek’ ve ‘ötekini saymak’ dürtüleri, görgüsüz bir Pera’nın ‘geceyarısı sosyetikleri’ndeki ritüel taklitçiliğine ve hayranlığına benzemiyor.
İslami dışavurumla kilise kutsamak semavi, ruhi, hatta felsefi bir çerçeve yansıtıyor.
Ayrıca, tesettürlü hanımlarımızın ayindeki varlığı, köklü İslam geleneklerine; bilhassa da Türk - Osmanlı Müslümanlığı geleneklerine tekrar dönülmekte olduğunu müjdeliyor.
Nasıl ki imparatorluğumuz Kudüs’ünde, Mesih’in kabri Kamame anahtarları rahipler tarafından kasten müftüye emanet edilirdi, işte İstanbul’daki Noel ayini de bunu sürdürüyor.
Nasıl ki, Tamar Teyze ve Varujan Amca bayramda yarım kilo lokumla zili çalar ve terlik giyerek kahve yudumlardı; nasıl ki Paskalya yumurtası ve çöreği muhallebici vitrinine çıkınca Koço Dayı ve Vito Yenge’lere ‘iade-i tebrik’ vakti gelmiş olurdu; nasıl ki Haim ve Rut annelerinin pişirdiği ‘hamursuz’u istisnasız tüm komşulara kapı kapı dağıtırdı, türbanlı hanımlarımızın haç vaazı dinlemesi de aynı ‘mukaddes ortaklığı’ yeniden taçlandıyor.
Üstelik, fiilen ‘dinler çatışması’nın yaşandığı şu meşûm 21. yüzyıl başında; ‘Selefi - Vahabi’ mürtecilerin kendi soyundan Iraklı Hıristiyan mabedlerini ve Paki Şii camilerini bombaladığı bu ‘hoşgörüsüzlük günleri’nde, yukarıdaki taçlandırma en zirveye ulaşıyor.
Müslüman hanımlarımızın Hıristiyan Noel’ine katılması insanlığı umutla pırıldatıyor.
* * *
ZATEN aslına bakarsanız, ‘dindar’ kimlikli TürkiyeMüslümanlarının ezici çoğunluk olarak diğer iman sahipleriyle ne en ufak bir sorunu, ne de bir alıp veremediği var!
Tersine, semavi inançlara ortaklık onları bütünleştiren hayati bir payanda oluşturuyor.
Fakat buna karşılık, şimdi en ‘anti Hristiyan’ kesilenler ‘laiklik’ten dem vuruyor.
Dikkat edin, yok ‘Protestan misyonerlik hortluyor’ (!), yok ‘Evangelist kiliseler çoğalıyor’ (!), yok ‘Patrikhane devlet kuruyor’ (!) diye ter ter tepinen zevatı, ‘Saddamcı Atatürkçü’lerden ‘Karanlıkçı Maocular’a uzanan o marjinal ‘ulusalcı’lar (!) oluşturuyor.
* * *
ALLAH Allah, yahu madem ‘laik’ (!)geçiniyorsun, o halde sana n’oluyor?
Türkiye’de resmi devlet dini olmadığına ve vicdani özgürlük ‘laik’ abeceye girdiğine göre, filanca misyon tarikatı falanca kiliseyi ister açar, ister kapatır. Senin üstüne ne vazife?
Üstelik, becerebiliyorsa adam da ‘tavlar’ (!). Hilálden istavroza ‘transfer yapar’.
Alnın asla secdeye varmamış, ‘Ümmed-i Muhammed’e kahyálık sana mı kaldı?
Oysa, ‘dindar’ kimlikli Müslümanlar kendi imanlarına ve müminlere güveniyorlar.
‘Aman, ahali kelime-i şehadetten dönüp tehlis andı içecek’ diye paniklemiyorlar.
Onlar, Aziz Peder’den Noel vaazı dinleyen başörtülü hanımlarımızın yarından tezi yok vaftiz suyuna balıklama dalıp, derhal istavroz çıkartacağı konusunda endişe duymuyorlar.
Ama sen ey ‘laik’ geçinen ‘ulusalcı’, şimdi kraldan çok kralcı davranıp ‘anti haç’ provokatörlükten medet umuyorsun, çünkü sen yine ‘öteki’nin korkusuyla tir tir titriyorsun.
Bölücü kışkırtıcılığını, hiç inanmadığın şeyleri de kullanarak sürdürmeye çalışıyorsun.
Kabul, hadi Noel ayinine gitme de, bari bir Cuma namazında camii avlusundan bak.
Orada da, dinen ve vicdanen mayası bu topraklarda çoktan tutmuş olan ‘çoğulculukta bütünlük’ azmini göreceksin ki, paçayı kurtarmak için son çare, ‘Deccal’e sarılacaksın.