Baykam kendini "yeni dışavurumculuk" akımının öncüleri arasında sayıyor.
Ama İngilizce, Fransızca ve İspanyolca "Google" arama motorunda "neo-expressionism" maddesi tarandığı takdirde, ilk yirmişer sitenin hiçbirinde ismi geçmiyor. Oysa, eğer bir sanatçı evrensel "öncülük" edinmişse, bu, artık branş uzmanlığını aşar. Akademik çerçevenin ötesinde ansiklopedik boyut kazanır ve listeye haydi haydi girer.
BUGÜN pazar ama "ciddi" (!) bir konuya değineceğim.İzleyenler fark etmiştir, perşembe günkü "Modern Zamanlar"da daha önce yazdığım bir makaleye cevaben Bedri Baykam’ın mahkeme kararıyla yayınlattığı "tekzip" yer aldı.
Her ne kadar, aşağıda sıralayacağım nedenlerden dolayı kararını çok haksız bulsam da, "Şeriat’ın kestiği parmak acımaz" misáli, işte adili hüküm harfiyen uygulanmış oldu.
Ama tabii, aynı Baykam’ın, Paris sergisini tanıtırken kendisini "provokatör" diye tanımlayan Fransız "Le Monde" (3.3.2003) gazetesine de tekzip gönderdiğini sanmıyorum.
Eh, ne de olsa anlı şanlı Fransız ceride ki, "provokatör" gibi zehir zemberek bir deyim kullansa bile onun hurufatından benimkisi gibi mürekkep değil, bal damlar.
Fakat burada da ressamın derhal, "Dur, Le Monde benim sanatçı provokatörlüğümden söz etmişti" diye haykırdığını işitir gibi oluyorum.
Tartışılabilir ve yoruma açıktır.
*
TARTIŞILABİLİR, zira söz konusu yazı Bedri Baykam’ın siyasi kimliğini bilhassa vurguladığı için, "provokatör" kelimesinin çifte anlamda kullanıldığı da pekálá söylenebilir.
Zaten aslına bakarsanız, hayat tarzları itibarıyla muhtemelen bayağı benzeştiğimiz Baykam’ın "sanatçı provokatörlüğü"ne benim hiçbir zaman itirazım olmadı ve de olamaz.
Tam tersine, "tabu yıkıcı" nitelikteki "artistik kışkırtmalar"ı baş tácı ederim.
Ancaaak, o artistik plandaki "sanatçı provokatörlüğü" bir şeydir; sanatçının politik plandaki "kamusal provokatörlüğü" başka bir şeydir.
Hele hele, böyle bir "kamusal kimlik"le ikisini özdeşleştirmek bambaşka bir şeydir.
Fakat tabii ki, Kürt konferansının toplanmasına; cami inşa edilmesine veya yargılanan Orhan Pamuk’un desteklenmesine karşı "aleni gösteri" yapmak Baykam’ın doğal hakkıdır.
Ama, bunu eleştirmek de en az yukarıdaki ölçüde bir haktır ve benim hakkımdır!
*
ÖYLE, zira elinde tabela ve önünde kamera, ressam herhalde oralara gizli gitmiyor.
Alenileşen her şey gibi, otomatik olarak "aleni eleştiri"ye de meşruzemin yaratıyor.
Oysa, CHP başkan adayı kendisi için her türlü "provokatif serbesti"yi hak saymasına rağmen, böylesine girişimlerini eleştirenlere karşı derhal "gerekli merciler"e başvuruyor.
Hesabı sayısız o eleştiricilerin çetelesini zaten tutamam ama, sırf son dönemde ve ben hariç, Reha Muhtar, Ali Bayramoğlu ve Yıldırım Türker yine onun "gadrine uğradık".
O halde, ben de "tekzibi tekzip" özgürlüğümü kullanıyorum.
*
BİR; Baykam’ın 6-7 Eylül sergisini basanlar arasında olduğunu asla yazmadım.
"Düzeltme"sinde amalgam vardır. Yani, "genel"i kendi "özel"ine indirgiyor.
Ama eğer Baykam o sergiyi basanlarla aynı safta gözüktüğü diğer eylemlerden hareket ederek böyle bir sonuca vardıysa, yorumu bana değil "tezkip"indeki satırlara aittir.
*
İKİ; Bedri Baykam çok uzun süre, adını vermekten sakındığı ve kendisini "Evet, Saddamcı Atatürkçüyüz" diye tanıtan Türk Solu" dergisi yazarları arasında yer almıştır.
Halep oradaysa arşiv buradadır, buna "Ordu göreve" manşetli dönem de dahildir.
Nitekim, aynı "Türk Solu"nun "Kürt bakkala gitme, minibüse binme" türü iğrenç ırkçı çağrılar yaptığı 15.8.2005 tarihli sayısında da "Karakutu" başlıklığıyla imzası vardır.
Ve, Maocu "Aydınlık" dahil, Baykam bazı militan organlarında bir süre yazdıktan sonra, her seferinde bir "uyuşmazlık" nedeniyle buralardan ayrılmaktadır.
Dolayısıyla, "Cumhuriyet, laiklik ve Kemalizm konusunda birçok fikirlerini paylaştığı ve desteklediği"ni hálá belirttiği ilk dergiye duyulan tepki ertesi Baykam yine "ayrılmak" ihtiyacını hissettiyse, bu, benim makalemdeki "olgu gerçeği" değiştirmez.
Kaldı ki, zaten partizan misyon itibarıyla "ideolojik mesaj" yansıtan böylesine yayınlarda yer alan imzalar da, o yayınların genel "editoryal çizgi"sinden soyutlanamaz.
Örneğin, Nazi bir gazetede sittin sene yazdıktan sonra o gazete "Yahudilere kıyam" sloganı attığında "aa, ben bu kadarında yoğum" derseniz, inandırıcılığınızı tefe koyarlar.
*
DÖRT; Baykam kendini "yeni dışavurumculuk" akımının öncüleri arasında sayıyor.
Ama İngilizce, Fransızca ve İspanyolca "Google" arama motorunda "neo-expressionism" maddesi tarandığı takdirde, ilk yirmişer sitenin hiçbirinde ismi geçmiyor.
Oysa, eğer bir sanatçı evrensel "öncülük" edinmişse, bu, artık branş uzmanlığını aşar.
Akademik çerçevenin ötesinde ansiklopedik boyut kazanır ve listeye haydi haydi girer.
*
ALTI: Böyle bir şey olmadığına göre, zaten şahıs zikretmeden ve genel tipleme olarak kullandığım "yerel", "ıskalama", "kompleksli" sıfatlarını üstüne alınan Bedri Baykam’ın kendisini Orhan Pamuk’la kıyaslamaya kalkışması ise ancak şahsi egosunu bağlar.
Buna karşılık, yayınlattığı "tekzip"in hukukiliğinden istifade ederek aynı Pamuk’un "tetikçiliğini" (!) çağrıştırabilmesi, hem kendini burada savunmak serbestisi olmayan büyük Türk yazarına karşı adaletsizliktir; hem de en azından etik açıdan ayıptır.
*
BEDRİ Baykam, gönderdiği "tekzip"in sonunu "Bu konuda Uluengin’in yorumlarının gerçek anlamını halkımıza bırakıyorum" diye bitirmişti.
Ben "halkımız" gibi boyumdan büyük bir laf kullanacak değilim. "Tekzip tekzibi"ini okuyucuya bırakıyorum, o kadar!