Önce, hepimizin sevgi, neşe, barış ve hoşgörü yakamozlarıyla pırıldamasını diliyorum.
Tamam da, hem nezaket icábı, hem de adet-i veçhile, aslında yukarıdaki dilek ve tebriği sizlere makalenin bitiminde ve gayet klasik bir formülasyonla iletmem gerekirdi.
Kabul ama, sorarım, son kavgaların ertesinde ben şimdi bunu nasıl káğıda geçeceğim?
* * *
EVET, zaten de yukarıdaki sorundan dolayıdır ki, işte tam bir aydır kábus yaşıyorum.
30 Eylül günü yayımlanacak bu yazıyı büyük dert edindiğim için, táa 30 Ağustos’tan beri gözüme uyku girmedi. Kursağımdan da kuru lokma geçmiyor. Çiroza döndüm.
Vallahi, kederimden üfleseniz yıkılacağım ve hüznümden, dokunsanız ağlayacağım!
* * *
ÖYLE tabii, çünkü okuyucuları tebrik ederken acaba "Şeker Bayramı" mı, yoksa "Ramazan Bayramı" mı ifadesini kullanmam gerekecek?
"Kutlu olsun"la mı, yoksa "mübarek olsun"la mı bitirmek zorunda kalacağım?
Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem!
Birincisinde "dinciler"i kızdıracağım. Diğerinde ise "laikçiler"i hiddetlendireceğim.
Her iki durumda da taraflardan birinin fincancı katırlarını ürkükeceğim ki, yeter!
* * *
HAYIR, şimdi burada bilgiçlik taslayıp, Victor Klemperer’in, Georges Dumezil’in veya Roland Barthes’in öğreti ve teorilerine atıfta bulunacak değilim.
Ne dil etimolojisi, gramer yapısı ve mitoloji oluşumu hakkında láf salatası üreteceğim; ne de şeker - ramazan" ve "kutlu - mübarek" tartışmasını "entelektüelleştireceğim" (!)
Tamam ama yine de yetti ve yeter, çünkü ancak totaliter; en azından otoriter ideoloji ve toplumlara özgü olan şu "terminoloji kavgaları"ndan artık gınağı geldi
Kelime ve deyimleri birer "aidiyetsimgesi" olarak sunmak kabak tadı verdi.
Sözcüklerin iffetine ve meşrebine bekáret kemeri vurmaktan ve o kemerin yegáne anahtarının da kendi uçkurumuzdaki zincire bağlı olduğunu sanmaktan, namus ayağa düştü.
* * *
ÖYLE, çünkü bayrama illá "şeker" yahut illá "ramazan" denilmesinde tutturmak ve mutlaka "kutlu olsun" veya mutlaka "mübarek olsun" diye hançere yırtmak, zorbalıktır!
Bu "dil diktatoryası", Hitler’in demokrasiyi "plutokrasi" veya Stalin’in özgürlüğü "dejenerasyon" diye vaftiz etmesinden asla farklı bir şey değildir!
Al birini, vur ötekine, hepsi aynı kapıya çıkar.
Hepsi, George Orwell romanındaki o "Büyük Birader" sultasına götürür.
Hepsi, aslında sonsuz tarafsız olması gereken kelimeleri t-a-r-a-f kılarak zapti fikirleri beyne nakşetmeyi; dolayısıyla da o kelimeleri dışavurum simgesine dönüştürmeyi hedeflerler.
"Şeker Bayramınız kutlu olsun" mu dediniz, işte "laikçi", hátta zındıksınızdır!
Yook, aksine, "Ramazan Bayramınız mübabek olsun" mu diyorsunuz, işte "dinci", hattá "Şeriatçı" (!) olduğunuz resmidir ki, her ikisinde de elinin körü!
* * *
ELİNİN körü, çünkü ben bu lügati en baştan reddediyorum. Daima da reddedeceğim.
Zira, böyle bir tercih dayatıldığı takdirde şundan veya bundan yana taraf olmak, özünde ya kırk satırı, ya da kırk katırı seçmek anlamına gelir.
Dolayısıyla, işte hadi bakalım ve de hepinize meydan okuyorum.
Bu defa sizlerin ne "Şeker", ne de "Ramazan" bayramızı tebrik ediyorum.
Zaten, eğer gelecek bayram da "aidiyet simgenizi" hálá kelime ve deyimlerle ifade etmeyi sürdürürseniz, var mı alnımı karışlayacak babayiğit, o zaman da tebrik etmeyeceğim!